AİLE İÇİ ULUSLARARASI ÇOCUK KAÇIRMA İHTİLAFLARI
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİNİN
AİLE İÇİ ULUSLARARASI ÇOCUK KAÇIRMA İHTİLAFLARINA
İLİŞKİN SEÇİLMİŞ KARARLARI
Doç. Dr. Faruk Kerem GIRAY*
Öz
Çalışmamızda, çocukların aile içi bir ülkeden başka bir ülkeye kaçırılmasından kaynaklanan hak ihlallerine ilişkin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) verdiği kararlar
incelenecektir. Konuya ilişkin, AİHM’de Türkiye aleyhine açılan davalar neticesinde verilen
kararların tamamına yer verilmekle birlikte sözleşmeye taraf diğer devletler aleyhine önem
arz eden kararlar da dikkate alınmış ve incelenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Aile içi uluslararası çocuk kaçırmadan doğan uyuşmazlıklar, Uluslararası Çocuk Kaçırmanın Hukuki Veçheleri Hakkında Lahey Sözleşmesi Madde 7, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Özel hayata ve aile hayatına
saygı ilkesi (AİHS md.8), Adil yargılanma hakkı (AİHS md.6)
SELECTED JUDGMENTS OF THE EUROPEAN COURT OF HUMAN RIGHTS
REGARDING INTERNATIONAL PARENTAL CHILD ABDUCTION DISPUTES
Abstract
This article aims to examine the judgments of the European Court of Human Rights regarding
the violations of human rights in respect of international parental child abduction disputes.
Within this context, not only the judgments having significant impacts given against other
state parties are examined but also judgments of the ECtHR against Turkey are considered.
Key Words: International child abduction disputes, Hague Convention on the Civil Aspects
of International Child Abduction Art.7, European Court of Human Rights, European Convention on Human Rights, Right to respect for private and family life, Right to a fair trial
- İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Milletlerarası Özel Hukuk Anabilim Dalı, İstanbul
Türkiye, [fkerem@istanbul.edu.tr].
MHB, Cilt: 35, Sayı: 2, 173-201
Public and Private International Law Bulletin, Volume: 35, Issue: 2, 173-201
174 Giray
I. Giriş
Uluslararası Çocuk Kaçırmanın Hukuki Veçheleri Hakkında 1980 Lahey
Sözleşmesinin1
(Lahey Sözleşmesi) uygulanmasından kaynaklanan sorunlar
taraf devletlerin milli mahkemelerinin kararlarına konu olduğu gibi Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarına da konu olmaktadır. AİHM
tarafından, Mayıs 2015 tarihine kadar verilen kararların sayısı 49 olmakla
beraber çalışmamızda AİHM kararlarının tamamına yer verilmemiş; söz
konusu kararlardan güncel ve insan hakları ihlallerinin en tipik örneklerini teşkil eden vakıalara ilişkin kararlar incelenmiştir. Bununla beraber
uluslararası çocuk kaçırmaya ilişkin insan hakları ihlali iddiasıyla Türkiye
aleyhine AİHM’de açılan davaların tamamı da çalışmamızın kapsamına
dâhil edilmiştir.
AİHM yargılamasının Türk hukuku bakımından üç önemli sonucu bulunmaktadır. Bunlardan ilki; ihlal kararı sonrasında ilgilinin Türk mahkemelerinde yargılamanın iadesi davası açabilmesidir. Şayet yapılan yargılama
neticesinde AİHM, Türkiye aleyhine ihlal kararı verir ise, iç hukukumuz
bakımından (Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) m. 375/i gereğince)
davacının yargılamanın iadesi davası açma imkânı bulunmaktadır. Ancak
hukukumuzda, yargılamanın iadesi davasının açılabilmesi için hak düşürücü
süre öngörülmüştür. HMK. m. 377/e hükmüne göre, AİHM’in kesinleşmiş
kararının tebliğinden itibaren üç ay ve her durumda iade talebine konu olan
hükmün kesinleşmesinden itibaren on sene geçmekle hak düşürücü süre
sona ermektedir.
AİHM kararlarının ikinci sonucu ise; ihlalin varlığının tespit edilmesine
binaen Türkiye’nin, AİHM’e başvuru yapan kişiye tazminat ödeme yükümlülüğünün doğacak olmasıdır. Kanaatimizce tazminat sorumluluğu, başta
hukuk dünyası olmak üzere tüm toplumumuzu doğrudan ve dolaylı olarak
etkilemektedir. Zira tazminat bedeli, devletin vatandaşlarından tahsil ettiği
doğrudan ve dolaylı vergilerden karşılandığı için toplum üzerinde mali bir
1 Uluslararası Çocuk Kaçırmanın Hukukî Veçhelerine Dair Sözleşmenin Onaylanmasının
Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun için bkz. 4461 sayılı Kanun, RG 11.11.1999-23873.
Türkiye Sözleşmeyi, “Mahkeme masraflarından veya kanunî danışman ve müşavirlerin
katılımından doğan masraflar ile çocuğun iadesi sebebiyle doğan masrafları üstlenmemektedir” şeklinde çekince koyarak onaylamıştır. Sözleşme, metni için bkz. RG 15.2.2000-
23965.
Aile İçi Uluslararası Çocuk Kaçırma İhtilaflarına İlişkin AİHM Kararları 175
sonucu bulunmaktadır. Ayrıca verilen ihlal kararı, Türk hukuk uygulaması
bakımından örnek içtihat olarak dikkate alınacak böylelikle gelecekte aynı
hukuki hatanın tekrarlanmasının önüne geçilmiş olunacaktır.
AİHM kararlarının üçüncü sonucu ise; ihlal kararının gerek Türk hukukunda gerekse Avrupa Konseyi’ne üye devlet hukuklarında yarattığı etkidir.
AİHM kararları ile temel insan hakları güvence altına alınarak, bir nevi
“Avrupa kamu düzeninin” yaratıldığını ifade edebiliriz2
.
3
2 Avrupa kamu düzeni sadece Avrupa Konseyi’nin değil aynı zamanda Avrupa Birliği’nin
gözettiği ilkeler arasında yer almaktadır. Nitekim 21-22 Haziran 1993 tarihinde yapılan
Kopenhag Zirvesi’nde, Avrupa Birliği’ne üye olmak isteyen aday devletler için üç yeni kriter
belirlenmiştir. Bu üç kriterden birincisi olan siyasi kriterin mahiyeti Avrupa kamu düzeninin
esaslarını ortaya koymaktadır. Buna göre, istikrarlı ve kurumsallaşmış bir demokrasinin
varlığı, hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü, insan haklarına saygı ve azınlıkların korunması Avrupa kamu düzeninin olmazsa olmaz prensiplerindendir (bakınız (bkz.) European
Commision Press Release Database European Council Copenhagen Summit 21-22 June
1993 7/A/iii: http://europa.eu/rapid/press-release_DOC-93-3_en.htm (22.7.2015). 3 AİHM kararları, Avrupa Birliği kamu düzeninin bir parçasıdır (bkz. Elena PINEAU
RODRIGUEZ, European Union International Ordre Public, Spanish Yearbook of International Law Vol. 43, 1993-1994, s. 49). Bu temel değerler arasında ailenin korunmasının
yanı sıra, mahkemelere erişim hakkı, adil yargılanma hakkı ve idari ve adli kararların
denetimi yer almaktadır (PINEAU, s. 55). Ayrıca AİHS’in gözettiği temel ilkelere aykırı
olan bir üye devlet mahkeme kararı, Avrupa Birliği müktesebatının bir parçası olan yabancı
mahkeme kararlarının tanınması ve tenfizini düzenleyen Brüksel Konvansiyonu’na göre
de tenfiz edilmeyecektir (bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. Houtte van HANS, From A
National to A European Public Policy, Law and Justice in a Multistate World, Essays in
Honor of Arthur T. von Mehren, Edt: Nafziger James/ Symeonides Symeon, New York,
2002, s. 847). Ayrıca Avrupa Birliği Adalet Divanı kararları da aynı yöndedir (örnek bir
karar için bkz. Court of Justice, 28.3.2000, C 7/98, Krombach v. Bamberski,, E.C.R.
1-1935, paragraf 38-39, 2000; Haris MEIDANIS, Public Policy and Ordre Public in The
Private International Law of the EC/EU: Traditional Positions of The Member States and
Modern Trends, European Law Review, February 2005, s. 101; Paul BEAUMONT/Emma
JOHNSTON, Can Exequator Be Abolished in Brussels I Whilst Retaining A Public Policy
Defence, Journal of Private International Law, Vol. 6, Number 2, Ağustos 2010, 254 vd.).
176 Giray
II. Uluslararası Çocuk Kaçırmadan Doğan Hak İhlallerine İlişkin
AİHM Kararları
A. Uluslararası Çocuk Kaçırmadan Doğan Hak İhlalleri Sebebiyle
AİHM’de Açılan Davalar ile Bu Davaların Dayanağını Teşkil Eden
AİHS Hükümleri
2000-2015 yılları arasında uluslararası çocuk kaçırmalarına ilişkin olarak
AİHM’de açılan 48 dava bulunmaktadır. Uluslararası çocuk kaçırmayla doğrudan ilgili olan ve AİHM’de açılan ilk dava Ignaccolo-Zenide v. Romanya
davasıdır ve bu davaya ilişkin karar 25 Ocak 2000 tarihinde verilmiştir.
Buna mukabil makaleyi kaleme aldığımız tarih itibariyle konuya ilişkin son
karar ise Rouiller v. İsviçre davasında 22 Temmuz 2014 tarihinde verilmiştir.
Çalışmamızda, 1980 Lahey Sözleşmesi’nin muhtelif devletlerde uygulanması aşamasında insan hakları ihlal edildiği iddiasıyla AİHM’e yapılan
başvurular hakkında verilen kararların tamamı incelenmeyecek olup, buna
mukabil AİHM kararlarından güncel olan ve insan hakları ihlallerinin tipik
örneklerini teşkil eden kararlar üzerinde durulacaktır.
Uluslararası çocuk kaçırmaya ilişkin AİHM’e yapılan başvurular ve bu
başvurulara ilişkin olarak verilen kararları, güncel tarihliden geçmiş tarihliye
göre aşağıdaki şekilde sıralayabiliriz.
- Phostira Efthymiou ve Riberio Fernandes v. Portekiz (05.02.2015)
(AİHS’in 8. maddesi ihlal edilmiştir) - Ferrari v. Romania (28.04.2015) (AİHS’in 8. maddesi ihlal edilmiştir)
- Adzic v. Hırvatistan Davası (12.03.2015) (AİHS’in 8.maddesi ihlal
edilmiştir) - Penchivi v. Bulgaristan Davası (10.02.2015) (AİHS’in 8.maddesi
ihlal edilmiştir) - Furman v. Slovenya ve Avusturya Davası (05.02.2015) (AİHS’in
8.maddesi ihlal edilmiştir) - M.A. v. Avusturya Davası (15.01.2015) (AİHS’in 8.maddesi ihlal
edilmiştir) - Hoholm v Slovakya Davası (13.01.2015) (AİHS’in 6.maddesi ihlal
edilmiştir)
Aile İçi Uluslararası Çocuk Kaçırma İhtilaflarına İlişkin AİHM Kararları 177 - Manic v. Litvanya Davası (13.01.2015) (AİHS’in 8.maddesi ihlal
edilmiştir) - Hromadka ve Hromadkova v. Rusya Davası (11.12.2014) (AİHS’in
8.maddesi ihlal edilmiştir) - Cavani v. Macaristan Davası (28.10.2014) (AİHS’in 8.maddesi ihlal
edilmiştir) - V.P. v. Rusya Davası (23.10.2014) (AİHS’in 8.maddesi ihlal edilmiştir)
- Rouiller v. İsviçre Davası (22.07.2014) (AİHS’in 8.maddesi ihlal
edilmemiştir) - Blaga v. Romanya Davası (01.07.2014) (AİHS’in 8.maddesi ihlal
edilmiştir) - Lopez Guio v. Slovakya Davası (03.06.2014) (AİHS’in 8.maddesi
ihlal edilmiştir) - X. v. Letonya Davası (26.11.2013) (AİHS’in 8.maddesi ihlal edilmiştir)
- Anghel v. İtalya Davası (26.11.2013) (AİHS’in 6.maddesi ihlal edilmiştir, 8.maddesi ihlal edilmemiştir)
- Prizzia v. Macaristan Davası (11.06.2013) (AİHS’in 8.maddesi ihlal
edilmiştir) - Raw ve Diğerleri v. Fransa Davası (07.03.2013) (AİHS’in 8.maddesi
ihlal edilmiştir) - Chabrowski v. Ukrayna Davası (17.01.2013) (AİHS’in 8.maddesi
ihlal edilmiştir) - Qama v. Arnavutluk ve İtalya Davası (08.01.2013) (AİHS’in 8.maddesi ihlal edilmemiştir)
- Özmen v. Türkiye Davası (04.12.2012) (AİHS’in 8.maddesi ihlal
edilmiştir) - İlker Ensar Uyanık v. Türkiye Davası (03.05.2012) (AİHS’in 8.maddesi ihlal edilmiştir)
- StromblaD v. İsveç Davası (05.04.2012) (AİHS’in 8.maddesi ihlal
edilmemiştir)
178 Giray - Karrer v. Romanya Davası (21.02.2012) ( AİHS’in 8.maddesi ihlal
edilmemiştir) - Diamante ve Pelliccioni v. San Marino Davası (27.09.2011) (AİHS’in
8.maddesi ihlal edilmemiştir) - Shaw v. Macaristan Davası (26.07.2011) (AİHS’in 8.maddesi ihlal
edilmemiştir) - Sneersone ve Kampanella v. İtalya Davası (12.07.2011) (AİHS’in
8.maddesi ihlal edilmemiştir) - Karaoussiotis v. Portekiz Davası (01.02.2011) (Başvuru reddedilmiştir)
- Raban v. Romanya Davası (26.10.2010) (AİHS’in 8.maddesi ihlal
edilmemiştir) - Neulinger ve Shuruk V. İsviçre Davası4
(06.07.2010) (AİHS’in 8.maddesi ihlal edilmiştir) - Övüş v. Türkiye Davası (13.10.2009) (AİHS’in 8.maddesi ihlal
edilmiştir) - Ancel v. Türkiye (17.02.2009) (AİHS’in 6. ve 8. maddeleri ihlal
edilmemiştir) - Carlson v. İsviçre Davası (06.11.2008) (AİHS’in 8.maddesi ihlal
edilmiştir) - Deak v. Romanya ve Birleşik Krallık (03.06.2008) (Romanya için
6.madde ihlal edilmiş olup İngiltere için ihlal yoktur) - P.P. v. Polonya Davası (08.01.2008) (AİHS’in 6. ve 8.maddeleri ihlal
edilmiştir) - Maumousseau ve Washington v. Fransa Davası (06.12.2007) (Başvuru reddedilmiştir)
- Kaplan v. Avusturya Davası (TR ile ilgili) (18.01.2007) (AİHS’in
8.maddesi ihlal edilmiştir) - Bajramı v. Arnavutluk Davası (12.02.2006) (AİHS’in 8.maddesi
ihlal edilmiştir)
4 Ayrıntılı bilgi için bkz. Linda SILBERMAN, The Hague Convention on Child Abduction
and Unilateral Relocations by Custodial Parents: A Perspective From The United States
and Europe – Abbot, Oklahoma Law Review, Neulinger, Zarraga, Vol. 63, 2011, s. 733-
749.
Aile İçi Uluslararası Çocuk Kaçırma İhtilaflarına İlişkin AİHM Kararları 179 - Iosub Caras v. Romanya Davası (27.02.2006) (AİHS’in 8.maddesi
ihlal edilmiştir) - Karadzic v. Hırvatistan Davası (15.12.2005) (AİHS’in 8.maddesi
ihlal edilmiştir) - Eskinazi ve Chelouche v. Türkiye Kararı (06.12.2005) (Başvuru
kabul edilmemiştir) - H.N. v. Polonya Davası (13.09.2005) (AİHS’in 6. ve 8.maddeleri
ihlal edilmiştir) - Monory v. Romanya ve Macaristan Davası (05.04.2005)
(Romanya için 8. maddenin ihlali / Macaristan için 6.maddenin ihlali) - Hansen v. Türkiye Davası (23.09.2003) (Sözleşme yürürlüğe girmemiştir)
- Maire v. Portekiz Davası (26.06.2003) (AİHS’in 8.maddesi ihlal
edilmiştir) - Iglesıas Gil ve A.U.I v. İspanya Davası (29.04.2003) (AİHS’in 8.maddesi ihlal edilmiştir)
- Sylvester v. Avusturya Davası (24.04.2003) (AİHS’in 8.maddesi
ihlal edilmiştir) - Ignaccolo-Zenide v. Romanya Davası (25.01.2000) (AİHS’in 8.maddesi ihlal edilmiştir)
Uluslararası çocuk kaçırmalarına ilişkin olarak AİHM’e yapılan başvurular, esas olarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) iki madde
hükmüne dayanmaktadır. Bunlardan birincisi, özel ve aile hayatının korunmasına ilişkin 8. madde hükmü ile adil yargılanma hakkına ilişkin 6.
maddedir. Uluslararası çocuk kaçırmalarına ilişkin AİHM’in verdiği kararları incelediğimizde, çoğunlukla AİHS’in 8. maddesinin davalı devletlerce
ihlal edildiği görülmektedir. AİHM, 48 başvurunun 36’sında AİHS’nin 8.
maddesinin ihlal edildiğine hükmetmiştir. Buna mukabil, çocuk kaçırmayla
ilgili başvuruların sadece altısında adil yargılanma hakkını güvence altına
alan AİHM’in 6. maddesinin ihlal edildiğine hükmedilmiştir.
180 Giray
B. Uluslararası Çocuk Kaçırmalarından Doğan İnsan Hakları
İhlallerine İlişkin Bazı AİHM Kararları - Ignaccolo-Zenide v. Romanya Davası
Uluslararası çocuk kaçırmaya ilişkin, AİHM tarafından verilen ilk karar,
Ignaccolo-Zenide v. Romanya davası5
hakkındadır. Söz konusu karara konu
olan olayda, Fransız vatandaşı başvuru sahibi kadın, Romanya vatandaşı
erkek ile evlenmiş ve bu evlilikten iki çocukları olmuştur. Taraflar dokuz
yıl sonra 1989 yılında Fransa (Mertz) ilk derece mahkemesinin verdiği
karar ile boşanmışlardır. Fransız mahkemesi, çocukların annenin yanında
kalması koşuluyla müşterek velayetini anne ve babasına verirken, babaya
da kişisel ilişki kurma hakkı tanımıştır. 1990 yılında baba çocukları önce
ABD’ye sonrasında da Mart 1994’te Romanya’ya kaçırmıştır.
Romanya mahkemesi 1991 tarihli Fransız Mertz mahkeme kararını
doğrudan dikkate alarak Aralık 1994’te çocukların Fransa’ya iadesine
hükmetmiştir. Ancak Romanya idari makamları, 29 Ocak 1997 yılına kadar
mahkeme kararını icra edip, çocukları anneye teslim etmemiştir.
Bu nedenle AİHM, Romanya idari makamlarının, Lahey Sözleşmesinin - maddesinde öngörülen gerekli tedbirleri almada yetersiz kaldığını gerekçe
göstererek, aile hayatına saygıyı güvence altına alan AİHS’in 8. maddesinin ihlal edildiğine hükmetmiştir. AİHM tarafından Ignaccolo-Zenide v.
Romanya davasında verilen bu karar, Lahey sözleşmesinin 7. maddesinin
ne kadar önemli bir hüküm olduğunu ortaya koymaktadır.
Lahey Sözleşmesinin 7. maddesi merkezi makamlar arasında karşılıklı
işbirliğini düzenlemektedir. Bu işbirliğinin merkezi makamlara yüklediği en
önemli görevler ise a) öncelikle çocuğunun yerinin bulunması b) çocuk için
gerekli koruyucu tedbirlerin alınması ve de c) çocuğun öncelikle dostane
şekilde iadesinin sağlanmasıdır.
AİHM kararlarından, Lahey sözleşmesinin 7. madde hükmünün taraf
devletlere yüklediği işbirliğinin genellikle kâğıt üzerinde kaldığı bunun
etkin şekilde yerine getirilmediği anlaşılmaktadır.
5 IGNACCOLO-ZENIDE v. ROMANIA davası AİHM 1. Daire Başvuru No: 31679/96
(25.1.2000) Bkz. (http://en.sudovi.me/podaci/en/vrhs/dokumenta/23.pdf).
Aile İçi Uluslararası Çocuk Kaçırma İhtilaflarına İlişkin AİHM Kararları 181 - X. v. Letonya Davası
AİHM’in Lahey sözleşmesiyle ilgili olarak verdiği önemli bir karar X
v. Letonya davasına ilişkindir6
. AİHM’e başvuru yapan Bayan X, 2004
yılında Avustralya’da yaşarken ve başkasıyla evliyken, Bay (T) adlı başka
bir erkekle ilişki yaşamaya başlamış ve onun evine taşınmıştır. 2005 yılında çiftin bu evlilik dışı ilişkisinden bir kızları olmuştur. Çocuğun doğum
belgesine biyolojik babasının adı yazılmamıştır. Bayan (X) ile (T)’nin
ilişkisi sonradan kötüye gitmiş, ancak çift 17 Temmuz 2008 tarihine kadar
birlikte yaşamaya devam etmiştir. Bayan (X) 17 Temmuz 2008 tarihinde,
3,5 yaşındaki kızını da yanına alarak Avustralya’dan, Letonya’ya gitmiştir.
Bunun üzerine 2008 yılının Kasım ayında, Letonya ilk derece mahkemesi;
çocuk ile baba arasında nesep ilişkisi tesis eden Avustralya mahkemesinin
verdiği tanıma kararını dikkate alarak (T)’nin rızası dışında ve yasaya aykırı
olarak uzaklaştırıldığına karar vermiştir. Karar temyiz edilmiş, (Letonya)
Riga Bölge Mahkemesi de ilk derece mahkemesinin kararını onayarak,
çocuğun Avustralya’ya iade edilmesine karar vermiştir.
Bunun üzerine Bayan (X), AİHS’nin 8. maddesinin ihlal edildiğine dayanarak; Letonya mahkemesinin Uluslararası Çocuk Kaçırmanın Hukuki
Yönlerine dair Lahey Sözleşmesi uyarınca kızının Avustralya’ya iade etmesine karar vermesinin; AİHS’in 8. maddesinin güvence altına aldığı aile
hayatına saygı hakkının bir ihlali olduğunu iddia etmiştir.
AİHM bu iddia üzerine, Letonya makamlarının, Lahey Sözleşmesi’nin
13(b) maddesi kapsamında, çocuk açısından ciddi bir risk bulunması ihtimalini ortaya koyan bilirkişi raporunu incelemeyi reddetmesini, usulü
yükümlülüklere aykırılık olarak değerlendirmiş ve Sözleşme’nin 8. maddesinin ihlal edildiğine hükmetmiştir.
Kanaatimizce, AİHM’in, X. v. Letonya kararı dört önemli özellik ihtiva
etmektedir. Kararın birinci özelliği, evlilik dışı çocuğun, biyolojik babasınca
sonradan tanınmasına istinaden Lahey Sözleşmesi kapsamında iadesinin
talep edilebilmiş olunmasıdır. Gerçekten de sözleşme, evlilik dışı (biyolojik)
babanın da koruma hakkına sahip olabileceğine imkân vermektedir.
6 X. v. Letonya Büyük Daire Kararı Başvuru No: 27853/09, 26 Kasım 2013: http://hudoc.
echr.coe.int/app/conversion/pdf/?library=ECHR&id=001-138992&filename=001-138992.
pdf (15.7.2015).
182 Giray
Kararın ikinci özelliği ise; yerel mahkemelerin ciddi risk unsurunu ne
şekilde dikkate almaları gerektiğine ilişkindir. AİHM verdiği bu kararıyla,
psikolog raporlarına önem atfedilmesi gerektiğine hükmetmiştir. AİHM,
Letonya mahkemesinin, psikoloğun hazırladığı bilirkişi raporunu kabul
edilemez olarak değerlendirmesini makul bulmamıştır. Zira psikolog raporunda, çocuğun psikolojik travma riskine dikkat çekilmiştir. AİHM’e göre
bu rapor, Lahey Sözleşmesi’nin 13(b) maddesi kapsamında incelenmesi
gereken “ciddi risk” hususunda tartışmaya açık bir iddia ihtiva etmektedir.
Kararın üçüncü özelliği ise; “ciddi risk” iddiasına ilişkin usulü incelemenin nasıl yapılacağına ilişkin tespiti hakkındadır. Buna göre; mahkemeler
“ciddi risk” iddiasını değerlendirirlerken iki usuli yükümlülüğe uymak
zorundadır. Birincisi, iade ihtimalinde çocuğun “ciddi bir riskle” karşı
karşıya geleceğine ilişkin iddiaların mahkemelerce önceden detaylı olarak
incelenmesi ve bu incelemenin gerekçeli karara yansıtılması zorunluluğudur.
Mahkemelerin ikinci yükümlülüğü ise, bilinen bir riskin ortaya çıkması
halinde; çocuğun mutad meskeninin bulunduğu devlette somut koruma
tedbirleri yoluyla gerekli tedbirlerin alınıp alınmayacağını incelemeleri
ve bu hususta ikna olmaları gerekliliğidir. AİHM kararı, bu yönüyle hayli
dikkat çekicidir. Zira bilindiği üzere, 2201/2003 sayılı ve 27 Kasım 2003
tarihli AB tüzüğü7
sadece akit devletler arasında uygulanmaktadır. Tüzüğün Avrupa Birliğine üye olmayan devletlerde uygulanması söz konusu
değildir. Oysa somut uyuşmazlıkta AİHM, Tüzüğün 11. maddesinin 4.
fıkra hükmünü Avrupa Birliği üyesi olmayan Avustralya bakımından da
dikkate almıştır. Oysa Tüzüğün çocuğun iadesini düzenleyen hükümleri,
Tüzüğün 11. maddesinin 1. fıkrası gereğince ancak AB üyesi devletler
arasında uygulanmaktadır.
O halde; gelecekte Türkiye’de ki yargılamalar bakımından “ciddi risk”
olasılığına rağmen çocuğun iadesine karar verilecek olunduğunda, AİHS’nin - maddesinin ihlal edilmemesi için, iade sonrası çocuk için gerekli tedbirlerin
çocuğun mutad meskeni devletince alınıp alınmayacağının detaylı olarak
Türk mahkemelerince önceden değerlendirilmesi gerekecektir.
7 Tüzük metni için bkz. Council Regulation (EC) No 2201/2003 of 27 November 2003
concerning jurisdiction and the recognition and enforcement of judgments in matrimonial
matters and the matters of parental responsibility, repealing Regulation (EC) No 1347/2000:
OJ L338 23.12. 2003 s. 1-29.
Aile İçi Uluslararası Çocuk Kaçırma İhtilaflarına İlişkin AİHM Kararları 183
Kararın dördüncü özelliği ise, AİHM, annenin kızıyla birlikte
Avustralya’ya gitmesinin ve kızıyla iletişimini sürdürmesinin mümkün
olup olmadığı hususunun da araştırılması gerektiğine dikkat çekmiştir.
AİHM, bu kararıyla iade sonrası kişisel ilişki kurma hakkını da güvence
altına almaktadır.
Sonuç olarak Letonya uyuşmazlığında, AİHM “ciddi bir riskle” karşılaşacağına ilişkin iddiaların yerel mahkemelerce etkin şekilde incelenmeksizin,
çocuğun doğduğu ülkeye iade edilmesini, AİHS’nin 8. maddesinin ihlali
olarak değerlendirmiştir. - Raw ve Diğerleri v. Fransa Davası
Raw ve Diğerleri v. Fransa uyuşmazlığında8
, başvuru yapan Bayan
Samantha Raw evlidir ve bu evlilikten (D) ve (A) isimli iki çocuğu bulunmaktadır. Bayan Raw, Mart 2001’de çocuklarını da alarak, Fransa’yı
terk edip İngiltere’ye yerleşmiştir. Eşler, Fransız mahkemesinin 10 Ocak
2002 tarihli kararıyla boşanmışlardır. Fransız mahkemesi, eşlere çocukları
üzerinde müşterek velayet hakkı tanıyarak, çocukların annelerinin yanında
İngiltere’de yaşamasına karar vermiş, babaya ise kişisel ilişki kurma hakkı
tanımıştır.
28 Aralık 2008 tarihinde, çocuklar (D) ve (A) Fransa’da Noel için babalarının yanındayken, babaları ile birlikte karakola gitmişler ve polise
verdikleri ifadelerinde İngiltere’ye dönmekten korktuklarını, İngiltere’de
yetersiz eğitim aldıklarını ve annelerinden kötü muamele gördüklerini
beyan etmişlerdir.
Bunun üzerine Fransız mahkemesi, 2 Ocak 2009 tarihinde her iki çocuğu dinleyip, görüşlerini alarak, çocukların mutsuz oldukları yönündeki
ifadelerine istinaden babalarının yanında ikamet etmelerine hükmetmiştir.
Bayan Raw’ın kararı temyiz etmesi üzerine, Fransız yüksek mahkemesi,
ilk derece mahkemesinin kararını bozarak, 16 Nisan 2009 tarihli kararıyla
çocukların İngiltere’ye iade edilmesi gerektiğine hükmetmiştir.
8 Raw and Others v. France Başvuru No: 10131/11 (07.03.2013) (http://hudoc.echr.coe.
int/fre?i=001117436#{“languageisocode”:[“FRE”],”appno”:[“10131/11”],”documentcollectionid2”:[“CHAMBER”],”itemid”:[“001-116955”]}).
184 Giray
Ancak Fransız idari makamlarının 16 Nisan 2009 tarihli mahkeme kararının gereğini 29 Nisan 2010 tarihine kadar yerine getirmemiş olduklarından
ve de idari makamların, mahkeme kararının gereğini yerine getirmekte etkin
tedbir almamasından ötürü; AİHM, AİHS’in 8. maddesinin ihlal edildiğine
hükmetmiştir. Dikkat edilecek olunursa AİHM, mahkeme kararlarının bir
an önce icra edilmesine önem vermektedir. İade kararının bir yıl süresince
icra edilmemiş olunması, AİHM açısından, oldukça uzun bir zaman olarak
değerlendirilmiştir. Mahkeme kararının en kısa sürede icra edilmesi gerekirken buna riayet edilmemiş olunması AİHM’in, 8. maddesinin ihlali olarak
değerlendirilmiştir. Benzer şekilde Karadzic v. Hırvatistan davasında9
AİHM,
1 yıl 2 ay süreyle iade kararının icra edilmemiş olmasını 8. maddenin ihlali
olarak değerlendirmiştir.
Fransız makamları anılan süreçte sadece uzlaşma yöntemini kullanarak
çocukların iadesini sağlamayı tercih etmiştir. Oysa AİHM’e göre, bu yöntem
yetersizdir ve Lahey Sözleşmesinin 7. maddesinin öngördüğü tedbirlerden
sadece biridir. Diğer taraftan, çocukların kendi görüşlerinin dikkate alınarak
iade edilmelerine karşı çıkmaları da iadelerinin reddine sebebiyet vermez
denmiştir.
Aralık 2009’da çocuk (A) annesiyle gizlice temasa geçerek kendisini
Fransa’dan almasını talep etmiştir. Bayan Raw çocuğunu alarak İngiltere’ye
geri dönmüş ne var ki, yeri değiştirilen (D) ise, sürecin uzamasından istifade ederek rüşt yaşını doldurduğundan iade talebi reddedilerek, Fransa’da
babasıyla yaşamaya devam etmiştir.
AİHM, yetkili idari makamların, mahkeme kararının gereğini yerine getirmede yetersiz kalmasından ötürü çocuğun iadesinin sağlanamamasından
ötürü AİHS’in 8. maddesinin ihlal edildiğine hükmetmiştir.
Konuya ilişkin diğer benzer bir karar da Iglesias Gil ve A.U.I ve İspanya
davasında10 söz konusu olmuştur. Somut uyuşmazlıkta AİHM, İspanyol idari
9 Karadžıć v. Croatıa Başvuru No: 35030/04 1. Daire Nihai Kararı, 15.3.2006 (http://
sljeme.usud.hr/usud/prakESen.nsf/94b579567876f9fcc1256965002d1bf4/9f4f96db5118d651c12579e3003d2953/$FILE/CASE%20OF%20KARADZIC%20v.%20CROATIA%20
-%2015.12.2005.doc).
10 Glesias Gil And A.U.I. v. Spain Başvuru No: 56673/00 4. Daire Nihai Kararı 29.7.2003
(http://hudoc.echr.coe.int/app/conversion/pdf/?library=ECHR&id=001-61069&filename=001-61069.pdf&TID=ihgdqbxnfi).
Aile İçi Uluslararası Çocuk Kaçırma İhtilaflarına İlişkin AİHM Kararları 185
makamlarının, çocuğun iadesini sağlamaya yönelik hiçbir girişimde bulunmamış olmalarını AİHS’in 8. maddesinin ihlali olarak değerlendirmiştir.
Keza Bianchi v. İsviçre uyuşmazlığında11 da, İsviçre vatandaşı olan
annenin çocuğunu İtalyan vatandaşı olan babasından alarak kaçırması neticesinde; İsviçre idari makamlarının hareketsizliği yüzünden çocuğuyla
yaklaşık iki sene boyunca babasının hiçbir şekilde iletişim kuramaması
AİHS’in 8. maddesinin ihlali olarak değerlendirilmiştir.
Benzer şekilde Shaw v. Macaristan kararında12 da AİHM, çocuğun hukuka
aykırı olarak yerinin değiştirilmesinin üzerinden 3,5 yıldan fazla bir zamanın
geçmesini ve de çocuğun iadesine ilişkin kararın verilmesinin ardından 11
ay boyunca da kararın icra edilmemiş olunmasını AİHS’in 8. maddesinin
ihlali olarak değerlendirmiştir. - Lopez Guio v. Slovakya Davası
Lopez Guio v. Slovakya uyuşmazlığında13 başvuru sahibi baba Slovak
vatandaşı olup, Temmuz 2010 yılına kadar İspanya’da eşiyle beraber yaşamıştır. Temmuz 2010 tarihinde, kadın, kocasının bilgisi ve rızası dışında
çocuğunu yanına alarak İspanya’dan Slovakya’ya gitmiştir. Bunun üzerine
baba, çocuğunun Slovakya’dan iadesi için Lahey Sözleşmesine binaen talepte
bulunmuştur. Ancak Slovakya, çocuğun iadesine ilişkin idari süreci keyfi olarak uzatarak uyuşmazlığı Slovak Anayasa Mahkemesine taşımıştır. Bu süreç
zarfında, babaya hiçbir bilgi verilmemesi dahası anayasa mahkemesindeki
celselerden de haberdar edilmemesi AİHS’nin 8. maddesinin ihlali olarak
değerlendirilmiştir. Ayrıca AİHM, Slovak maddi hukukuna göre, tüm yargı
yolları tüketildikten sonra anayasa mahkemesine başvurulması gerekirken;
iç hukuk yollarının tümü tüketilmeden uyuşmazlığın anayasa mahkemesine
taşınmasını, iade sürecinin keyfi uzatılması olarak kabul etmiştir.
11 Bianchi v. Switzerland, Başvuru No. 7548/04 Büyük Daire Kararı, 22 Haziran 2006. 12 Shaw v. Hungary Başvuru No: 6457/09 2. Daire Nihai Kararı, 26 Ekim 2011:
(http://hudoc.echr.coe.int/app/conversion/pdf/?library=ECHR&id=001-105758&filename=001-105758.pdf).
13 López Guió v. Slovakia Başvuru No: 10280/12) 3. Daire Nihai Kararı 13.10.2014 (http://
hudoc.echr.coe.int/eng?i=001-144355#{“itemid”:[“001-144355”]} ).
186 Giray - Maumousseau ve Washington v. Fransa Davası
Maumousseau ve Washington v. Fransa davasında14, kız çocuğu
Charlote’un mutad meskeni ABD’de olmakla birlikte, Mart 2003 tarihinde
tatil için annesiyle Fransa’ya gelmiş sonrasında annesi kızını alıkoyarak,
ABD’ye geri göndermemiştir. Eylül 2003 tarihinde, New York Eyalet mahkemesi, Charlotte’un velayetini babasına vermiştir. Çocuğunun Fransa’da
alıkonulması üzerine, Charlotte’un babası merkezi makamlarla temasa geçerek, kızının Lahey Sözleşmesine istinaden ABD’ye iadesini talep etmiştir.
Fransız ilk derece mahkemesi, çocuğun ABD’ye iadesinin kendisi için
ciddi risk oluşturacağı gerekçesiyle talebi reddetmiştir. Temyiz mahkemesi,
verilen kararı bozmuştur. Zira temyiz mahkemesine göre, iadenin çocuk
için ciddi risk oluşturduğu iddiası ispatlanamamıştır. Fransız mahkemesi,
çocuğun iadesi talebiyle ilgili olarak, ABD mahkemesinin verdiği velayet
kararına istinaden, o zaman için dört yaşından büyük olan Charlotte’un
ABD’ye iadesine hükmetmiştir.
23 Eylül 2004 tarihinde Fransız savcı, mahkeme kararının gereğini yerine
getirmek için kendisine eşlik eden dört polisle birlikte Charlotte’un okuduğu
anaokula baskın yapmıştır. Bunun üzerine, çocuğun büyükanne ve babası
derhal anaokuluna giderek, öğretmenlerinin ve civar köydeki çiftçilerin de
yardımıyla polise direnerek, polis müdahalesine direnip, set oluşturmuşlardır.
Bunun neticesinde çocuk teslim alınamadığı gibi, olay kamuoyuna intikal
ettiğinden daha da hassas bir hal almıştır. Olaylar sonrasında 4 Aralık 2004
tarihinde, Charlotte babasına iade edilmek üzere ABD’ye gönderilmiştir.
AİHM, polis müdahalesinin bu gibi durumlarda en uygun yol olmadığını
ve hatta bu türden fiillerin çocuklar üzerinde travmatik etki yaratacağına
vurgu yaparak, çocuğun teslim alınması için anaokuluna gidildiği vakit
savcının da orada bulunduğunu ve kurum çalışanları ile yerel halkın bu
teslim alma sürecine direniş göstermesini de dikkate alarak AİHS’in 8.
maddesinin ihlal edilmediğine hükmetmiştir.
14 Maumousseau and Washington v. Fransa Başvuru No: 39388/05 3. Daire Kararı 6.12.2007;
Paul BEAUMONT, The Jurisprudence of The European Court of Human Rights and The
European Court of Justice on The Hague Convention on International Child Abduction,
Collected Courses of the Hague Academy of International Law, Vol 335, 2009, s. 61 vd.
Aile İçi Uluslararası Çocuk Kaçırma İhtilaflarına İlişkin AİHM Kararları 187
Ayrıca somut uyuşmazlık bakımından, çocuğun annesinin adil yargılanma
hakkının ihlal edildiği iddiası da asılsız bulunmuştur. Zira annenin ABD
mahkemelerine başvuru yapma imkânı varken bunu hiç kullanmayarak,
ABD’ye girişinin yasak olduğu iddiasında bulunmasına hukuki değer atfedilmemiştir. - Rouiller v. İsviçre Davası
Rouiller v. İsviçre uyuşmazlığında15, boşanan eşlerden anneye Fransa’da
ikamet hakkı tanınmıştır. Bir süre sonra anne, hukuka aykırı olarak her iki
çocuğunu yanına alarak Fransa’dan İsviçre’ye gitmiştir. Bunun üzerine
İsviçre mahkemesi, çocukların Fransa’ya iadesine hükmetmiştir. Bayan
Rouiller, AİHM’e başvurarak, İsviçre mahkemesinin verdiği iade kararının
Sözleşmenin 8. maddesini ihlal ettiğini iddia etmiştir. AİHM, somut uyuşmazlıkta 8. maddenin ihlal edilmediğine hükmetmiştir. Zira AİHM’e göre,
İsviçre mahkemelerince verilen, çocukların İsviçre’ye götürülmelerinin
hukuka aykırı olduğu kararı yerinde bir karardır çünkü Lahey sözleşmesi
çocuklara mutad meskenlerini belirleme yetkisi vermemektedir. Keza çocuğun İsviçre’de kalmak istemesi de Lahey Sözleşmesinin 13. maddesinin
kapsamına giren istisnalardan biri değildir. Kaldı ki; bu türden istisnaların
oldukça dar yorumlanması gerektiğine de mahkeme kararında özelikle
vurgu yapılmıştır. - Phostira Efthymiou ve Riberio Fernandes v. Portekiz Davası
Phostira Efthymiou ve Riberio Fernandes v. Portekiz uyuşmazlığında16 kız çocuğunun mutad meskeni, babasıyla birlikte yaşadığı Güney
Kıbrıs’tır. Çocuk, hukuka aykırı olarak Güney Kıbrıs’tan alınıp Portekiz’e
götürülmüştür. Portekiz mahkemesi, çocuğun yerinin hukuka aykırı olarak
değiştirildiğini tespit ederek, Güney Kıbrıs’a iadesine karar vermiştir. Ancak Portekiz mahkemesi bu kararı verirken, Güney Kıbrıs makamlarından
çocuğun içinde bulunduğu yaşam koşullarıyla ilgili olarak hiçbir bilgi talebinde bulunmamıştır. Keza çocuğun annesinden ayrılacak olmasının çocuk
15 Rouiller c. Suisse Başvuru No: 3592/08 2. Daire Nihai Kararı 22 Ekim 2014 (http://
hudoc.echr.coe.int/eng?i=001-145714#{“itemid”:[“001-145714”]}).
16 Phostira Efthymiou and Ribeiro Fernandes v. Portugal Başvuru No: 66775/11 Büyük
Daire Kararı 5 Şubat 2015.
188 Giray
üzerinde ciddi bir psikolojik risk taşıyıp taşımadığı hususunu da yargılama
sırasında incelememiştir.
AİHM bu kararında, usul kurallarının Lahey Sözleşmesine etkisi açısından
değerlendirmede bulunmuştur. AİHM, çocuğun gönderileceği ülkedeki fiziksel koşullar hakkında yerel mahkemenin hiçbir bilgi edinmeksizin, iadesine
karar vermiş olmasını AİHS’in 8. maddesinin ihlali olduğuna hükmetmiştir.
AİHM, Güney Kıbrıs ve Portekiz’in Avrupa Birliği üyesi ülkeleri olmaları
sebebiyle, Portekiz’in Tüzüğe aykırı hareket ettiğini tespit etmiştir. - Ferrari v. Romanya Davası
Ferrari v. Romanya davasında17 başvuru yapan Adrian Rodolfo Ferrari,
Arjantin vatandaşı olup Buenos Aires’de yaşamaktadır. AİHM’e konu olan
bu dava, Lahey Sözleşmesine ilişkin uyuşmazlığın Romanya mahkemesine
taşınmasından önceki süreçte idari makamların çok uzun süre ihtilafı sürüncemede bırakmasından kaynaklanmıştır.
Ferrari ailesinin ikametgâhı Arjantin’dir. Ne var ki, Ferrari askeri pilot olduğu için yedi ay süreyle görevi gereği Güney Kıbrıs’ta yaşamaya başlamıştır.
Eşi ve çocuğu 2006 yılında Güney Kıbrıs’a gelmiş ve orada yaşamışlardır.
Ancak çift, Ferrari’nin iş sözleşmesinin sona erdiği Ekim 2007 tarihinden
sonra Arjantin’e dönme kararı almıştır. Kasım 2007 tarihinde bayan Ferrari
ise Arjantin’e dönmeme kararı almıştır. Romanya mahkemesinde boşanma
davası açmıştır. Ancak mahkeme boşanma davası sürecinde velayete ilişkin
bir karar vermemiştir. Bu süreç zarfında, bay Ferrari çocuğun Romanya’dan
iadesi için Lahey Sözleşmesi hükümlerine istinaden talepte bulunmuştur. Ne
var ki; Romanya mahkemelerinde iade davası açılmadan önce Mart 2008
ile Mayıs 2009 tarihi arasında uzun bir zaman geçmiştir. Mayıs 2009’da
açılan dava neticesinde Romanya mahkemesi, çocuğun yerinin hukuka aykırı
olarak değiştirilmediğini zira bay Ferrari’nin iş sözleşmesinin bitiminde
Güney Kıbrıs’tan ayrılacakları konusunda önceden eşler arasında karşılıklı
mutabakatın bulunduğunu belirtmiştir. Ayrıca babanın işi sebebiyle düzenli
17 Ferrari v. Romania Başvuru No. 1714/10 3. Daire Nihai Kararı 28 Temmuz 2015
(http://hudoc.echr.coe.int/app/conversion/pdf/?library=ECHR&id=001-154147&filename=001-154147.pdf).
Aile İçi Uluslararası Çocuk Kaçırma İhtilaflarına İlişkin AİHM Kararları 189
olarak ikamet ülkesinde bulunmadığına atıf yapılarak Eylül 2011 tarihinde
Romanya mahkemesi, çocuğun velayetini anneye bırakmış; babaya da kişisel
ilişki kurma hakkı tanımıştır. Ancak bay Ferrari, 2009’dan beri çocuklarını
sadece üç kez görebilmiştir.
AİHM, Romanya mahkemesinde dava açılmasından önce 13 ay gibi uzun
bir idari sürecin geçirilmesini ve de babanın kişisel ilişki kurma hakkını
etkin şekilde kullanmasına imkân tanınmamasını AİHS’in 8. maddesinin
ihlali olarak değerlendirmiştir.
III. Uluslararası Çocuk Kaçırmaya İlişkin
Türkiye Aleyhine AİHM’de Görülen Davalar
A. Türkiye Aleyhine AİHM’de Açılan Davalarda Dayanılan
AİHS Maddeleri
Uluslararası çocuk kaçırma konusunda Türkiye aleyhine bugüne kadar
AİHM’de altı dava açılmıştır. Başvuranlar, AİHS’in 8. maddesi ile güvence
altına alınan aile hayatının korunmasına ilişkin hükme dayanmışlardır. Ayrıca
Türkiye aleyhine AİHM’e yapılan başvuruların bir kısmında, AİHM’in adil
yargılanma hakkına ilişkin 6. maddesine isnat edilmiş ve Türkiye’deki iade
davalarının uzun sürdüğü iddia edilmiştir.
Uluslararası çocuk kaçırmaya ilişkin AİHM’de Türkiye aleyhine açılan
davalar şunlardır:
- Hansen v. Türkiye Kararı (23.09.2003)
- Eskinazi ve Chelouche v. Türkiye Kararı (6.12.2005)
- Ancel v. Türkiye (17.02.2009)
- Övüş v. Türkiye (13.10.2009)
- İlker Ensar Uyanık v. Türkiye Davası (3.05.2012)
- Özmen v. Türkiye Kararı (4.12.2012)
190 Giray
B. Uluslararası Çocuk Kaçırmaya İlişkin Türkiye Aleyhine
AİHM’de Görülen Davalarda Verilen Kararlar - Hansen v. Türkiye Kararı
Hansen v. Türkiye davasına18 ilişkin başvuru yapılırken Türkiye henüz
Lahey Sözleşmesine taraf değildi. Karara konu olan olayda İzlanda’da yaşayan Bayan Hansen, 1981 yılında doğan V.A. ile 1982 yılında doğan A.A.
isimli iki kızın annesidir. Çocukların doğumları sırasında Hansen, Türk
vatandaşı Halil ile İzlanda Reykjavik’te yaşamaktaydı. Çocuklar evlilik dışı
doğmuşlardır. Çift sonradan İzlanda’da evlenmiş ve bu evliliğe istinaden
Halil, İzlanda vatandaşlığını kazanmıştır.
Haziran 1990’da Halil, iki kızını yanına alarak tatil için Türkiye’ye
gelmiştir. Hansen, iki kızının babalarıyla birlikte Türkiye’ye gitmesine
rıza göstermiştir. Tatil sonrası Halil, Hansen’i telefonla arayarak, kızları ile
birlikte İzlanda’ya dönmeyeceğini bildirmiştir. Bu aşamadan sonra Halil,
Hansen ile iletişim kurmayı reddetmiştir. Takip eden aylarda başvuruda
bulunan Hansen çocuklara veya onların Türkiye’deki durumlarına ilişkin
hiçbir bilgi alamamıştır.
Bunun üzerine, Hansen, İzlanda mahkemelerinde boşanma davası açarak
iki kızının velayetinin kendisine verilmesi için başvuruda bulunmuştur. 11
Ocak 1991 tarihinde çocukların velayetinin geçici olarak Hansen’e verilmesine karar verilmiştir. Buna karşılık, Halil de, boşanmak ve çocuklarının
velayetinin kendisine verilmesi için Türk mahkemesinde dava açmıştır. 12
Kasım 1992’de Bakırköy Asliye Hukuk Mahkemesi Halil’in boşanmalarına
ve çocukların velayetinin babaya verilmesine karar vermiştir. Bakırköy Asliye Hukuk Mahkemesi’ndeki dava, 1982-2007 yılları arasında yürürlükte
kalan 2675 sayılı MÖHUK döneminde görülmüştür. Davada, 2675 sayılı
MÖHUK uyarınca davaya uygulanacak hukukun, Türk hukuku olduğu
tespit edilmiştir.
18 Sophia Guðrún Hansen v. Turkey Başvuru No: 36141/97 4. Dairenin 23.12.2003 tarihli
kararı. (http://hudoc.echr.coe.int/app/conversion/pdf/?library=ECHR&id=001-61294&filename=001-61294.pdf&TID=ihgdqbxnfi).
Aile İçi Uluslararası Çocuk Kaçırma İhtilaflarına İlişkin AİHM Kararları 191
İlk derece mahkemesi, çocukların kendilerine iyi bir eğitim veren babalarıyla kalma yönündeki ifadelerini dikkate alarak velayeti babaya vermiş,
anneye de kişisel ilişki kurma hakkı tanımıştır.
Daha sonra Hansen Bakırköy Asliye Hukuk Mahkemesi’nin kararını
temyiz etmiştir. 23 Şubat 1993’te Yargıtay, evliliğin bir sonucu olarak
Hansen’in Türk vatandaşlığını alıp almadığının ve Halil’in İzlanda vatandaşlığını kazanıp kazanmadığının ilk derece mahkemesinin kararında
netleştirilmemiş olduğu gerekçesiyle kararı bozmuştur.
7 Ekim 1993 tarihinde Asliye Hukuk Mahkemesi, Yargıtay’ın bozma
kararına uymayarak kararında direnmiştir. Mahkemeye göre, çiftin vatandaşlığının görülen dava ile ilgisi bulunmamaktadır. Ayrıca dava sırasında
çiftin İzlanda kanunlarına göre evlendikleri ortaya çıkmıştır, bu nedenle
mahkeme, evliliğin Türk makamlarınca onaylanıp onaylanmadığının tespitini gereksiz bulmuştur.
30 Mart 1994 tarihinde Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 7 Ekim 1993
tarihli mahkemenin direnme kararını bozmuştur. HGK, çiftin vatandaşlığı
ile evliliklerinin Türkiye’de tanınıp tanınmadığı meselesinin davanın esasını
oluşturduğunu belirtmiştir. Yargıtay HGK’ya göre, Bakırköy Asliye Hukuk
Mahkemesi’nin görevi bunları tespit etmek ve böylece 2675 sayılı Kanun
hükümleri ışığında uygulanacak hukuka karar vermektir.
20 Nisan 1995 tarihli kararında Bakırköy Asliye Hukuk Mahkemesi,
evliliğe bağlı olarak başvuranın Türk vatandaşlığını kazanmadığını
ancak Halil’in Türk ve İzlanda vatandaşı olduğunu teyit eden Dışişleri
Bakanlığı yazışmasını dikkate alarak boşanma talebini reddetmiştir.
Buna istinaden velayet ihtilafına ilişkin karar vermeye yetkisi olmadığına hükmetmiştir.
28 Kasım 1995 tarihinde Yargıtay, çocukların velayetini hangi ebeveynin
alacağına 2675 sayılı Kanun hükümleri ile Medeni Kanunun 312. maddesi
kapsamında karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle ilk derece mahkemesinin kararını bozmuştur. Dosya bir kez daha Bakırköy Asliye Hukuk
Mahkemesi’ne iade edilmiştir.
13 Haziran 1996 tarihinde, mahkeme, çocukların beyanlarını dikkate
alarak, velayetlerini babaya vermiş, Hansen’e şahsi ilişki hakkı tanımıştır.
192 Giray
18 Kasım 1996’da Yargıtay bu kararı onamıştır. Yargıtay, 31 Mart 1997
tarihinde Hansen tarafından yapılan karar düzeltme talebini reddetmiştir.
Bayan Hansen, çocuklarıyla kişisel ilişki kurma hakkının ihlal edildiği
gerekçesiyle AİHM’e başvurmuştur. Haziran 1999’da V.A, Ekim 2000’de
A.A. 18 yaşına girmekle çocuklar Türk hukukuna göre reşit kabul edildiğinden şahsi ilişki hakkı uygulanamaz hale gelmiştir.
AİHM’e başvura yapan Hansen, 1992-1998 yılları arasında çocuklarını
görmek için yapmış olduğu birçok teşebbüse rağmen Türk makamlarının,
şahsi ilişki kurma hakkını etkin şekilde sağlayamadıkları gerekçesiyle
şikâyette bulunmuştur. Kızlarını görmek amacıyla 6 yıl içinde 100 den fazla
kere İzlanda’dan Türkiye’ye gelmek zorunda kalmıştır. Fakat eski kocasının, şahsi ilişki kurma randevularına ısrarla uymayı reddetmesi nedeniyle
çocuklarıyla görüşme çabaları başarısız kalmıştır. AİHM kararında, Türk
makamlarının, çocukların yerini tespit etmek için gerekli ve etkin adımları
atmayı başaramadığını belirtmiştir. Bayan Hansen, eski kocası aleyhine
mahkeme kararlarına uymaması nedeniyle 18 kez cezai süreç yürütüldüğünü
belirtmiştir. Fakat eski kocası her zaman bir şekilde serbest kalmış ve daha
ağır cezalardan kurtularak sadece para cezası ödemeye mahkum edilmiştir.
AİHM yaptığı değerlendirmesinde; ulusal makamların işbirliğini kolaylaştırmak için ellerinden gelenin azamisini yapma yükümlülüğünde
olduğunu, tüm ilgililerin hakları, özgürlükleri ve çıkarlarını özellikle de
çocuğun yüksek yararı ile Sözleşme’nin 8. maddesi bağlamındaki haklarını
gözetmesi gerektiğini belirtmiştir. AİHM’e göre olayın özel şartları içinde
kendilerinden makul ölçüde beklenebilecek, icrayı kolaylaştıracak gerekli
adımların ulusal makamlarca atılıp atılmadığının araştırılması ve de ilgili
kişilerin şahsi çıkarlarıyla hukukun üstünlüğünün sağlanmasındaki genel
çıkar arasında ulusal makamlarca adil bir dengenin sağlanıp sağlanamadığının irdelenmesi gereklidir. AİHM, Türk devletinin, çocuklarla şahsi ilişki
kurma hakkının tesisi için kendilerinden makul ölçüde beklenebilecek her
şeyi yaptığına dair savunmasına itibar etmemiştir. AİHM, başvuranın önceki
eşine verilen para cezalarını yetersiz ve etkisiz bulmuştur. AİHM’e göre,
Türk makamları, başvuranın çocuklarıyla şahsi ilişki tesisinin sağlanmasında
yeterli ve etkin çaba göstermemiş ve böylelikle 8. maddede korunan aile
hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.
Aile İçi Uluslararası Çocuk Kaçırma İhtilaflarına İlişkin AİHM Kararları 193 - Eskinazi ve Chelouche v. Türkiye Kararı
Eskinazi ve Chelouche v. Türkiye davasına19 konu olan olayda Fransız
ve Türk vatandaşı Bayan Eskinazi, Fransız ve İsrail vatandaşı Jacques Chelouche ile evlenmiş ve bu evliliklerinden Fransız, Türk ve İsviçre vatandaşı
Caroline Ruth doğmuştur. Nisan 2004 tarihinde, Bayan Eskinazi ve kızı
Türkiye’ye on günlük tatil için gelmiştir. Ancak sürenin sonunda Eskinazi
eşinin aleyhine boşanma davası açarak, Türkiye’de kızıyla yaşamaya başlamıştır. Kocası da, eşi aleyhine din kurallarını esas alan Telaviv aile mahkemesinde boşanma ve velayet davası açmış; dava sonunda kızının velayetine
hak kazanmıştır. 17 Mayıs 2004 tarihinde İsrail mahkemesi çocuğun 7 gün
içinde İsrail’e getirilmesine karar vermiştir. Haziran 2004 tarihinde İsrail
merkezi makamları çocuğun iadesi için gerekli idari işlemlere başlamıştır.
Çocuğun iadesine ilişkin Türkiye’de görülen davada, mahkeme 25 Ekim
2004 tarihinde çocuğun İsrail’e iadesine hükmetmiştir. Karar temyiz edilmiş
ancak Yargıtay 29 Mart 2005 tarihinde iade kararını onamıştır.
Bunun üzerine Eskinazi, çocuğun İsrail’e iade edilmekle AİHS’in 8.
maddesinin ihlal edileceğine zira çocuğun iade edilecek olduğu İsrail’de
konuşulan İbranice dilini bilmediğini, bunun çocuğun üstün menfaatine
aykırı olduğunu iddia etmiştir.
AİHM, somut olayda, Lahey Sözleşmesinin 13, ve 20. maddesinin kapsamına giren bir iadenin reddi sebebinin bulunmadığına dikkat çekerek,
çocuğun İsrail’e iadesinin AİHS’in 6. ve 8. maddesini ihlal etmediğine
hükmetmiştir. - Ancel v. Türkiye Kararı
Ancel v. Türkiye uyuşmazlığının20 konusu, Fransız vatandaşı anne ile
Türk vatandaşı babanın evlilik dışı ilişkisinden Fransa’da doğan Ancel’in
hukuka aykırı olarak yerinin değiştirilmesi hakkındadır.
1997 yılında Fransız vatandaşı anne, Türk mahkemelerinde dava açmış
ve 1 Ekim 1998 tarihinde Türk mahkemesi velayeti anneye bırakmıştır.
Anne, kararın gereğinin yerine getirilmesi için talepte bulunmuş ancak
19 Eskinazi and Chelouche v. Turkey Başvuru No: 14600/05 2 Daire Kararı 6.12.2005. 20 Ancel v. Turkey Başvuru No: 28514/04 17.02.2009.
194 Giray
yargılama sürecinin uzamasından istifade ederek Türk vatandaşı baba, kız
çocuğunu kaçırmıştır. Fransız vatandaşı anne bunun üzerine, icra kararının
gereğinin üç yıl bir ay süresince yerine getirilmediği gerekçesiyle AİHS’in - maddesinin ihlal edildiğine dayanarak Türkiye aleyhine dava açmıştır.
Ancak annenin bu süreç zarfında 2004 yılında çocuğun babasıyla idari ve
adli makamlara haber vermeksizin gizlice görüştüğünün tespiti karşısında
AİHM, somut olay bakımından AİHS’in 6. maddesi ile 8. maddesinin ihlal
edilmediğine hükmetmiştir. - Övüş v. Türkiye Kararı
Övüş v. Türkiye davasında21, başvuruda bulunan anne, çocuklarının
babasıyla Türkiye’de evlenmiş, sonrasında Almanya’ya yerleşmiştir. Bu
birliktelikten Almanya’da iki çocukları olmuştur. Başvuran, sonradan Alman
mahkemelerinde boşanma davası açmıştır. Başvuran ve eski eşi, çocukların
ikamet yerinin Almanya’da annelerinin yanında olması ve babaya ziyaret
hakkı verilmesi konusunda anlaşmışlardır.
Çocukların babasının talebi üzerine, Almanya’da verilen boşanma kararı
Adana Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 29 Haziran 2001 tarihli kararıyla tanınıp tenfiz edilmiştir. Bu kararda, Alman kararına uygun olarak, çocukların
velayeti anneye verilmiş ve çocukların ikamet yerinin annenin Almanya’daki
adresi olacağı tespit edilmiştir. Taraflar temyize başvurmadığından bu karar
kesinleşmiştir. Başvuran, bu karara dayanarak çocuklarıyla birlikte 2001
yılı Temmuz ayında Türkiye’ye gelmiştir. Ancak başvuran, yine aynı Adana
Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından verilen ve çocukların velayetini babaya bırakan ama kendisinin haberdar dahi olmadığı 5 Ekim 2000 tarihli bir
boşanma kararına dayanılarak, çocuklarını yanına alamadan, Türkiye’yi terk
etmek zorunda bırakılmıştır. Başvuran, Adana Asliye Hukuk Mahkemesi’nde
görülen duruşmalara hiçbir zaman katılamamış ve bu karara ait tebligat
kendisine yapılmamıştır.
AİHM, Almanya’da yaşayan başvuru sahibinin, Türkiye’de yaşayan eşi
tarafından Türkiye’de açılan boşanma davasından haberdar edilmemesinden
ötürü AİHS’in 6. maddesinin ihlal edildiğine karar vermiştir.
21 Övüş v. Turkey Başvuru No: 42981/04 13.10.2009.
Aile İçi Uluslararası Çocuk Kaçırma İhtilaflarına İlişkin AİHM Kararları 195
Mevcut davada diğer bir önemli nokta ise, başvuranın çocuklarını ziyaret
edebilmesi için bu makamların kendi yükümlülükleri çerçevesinde gerekli
makul önlemleri alıp almadıklarının tespitine ilişkindir. Somut olayda başvuruda bulunan önce 19 Ocak 1999 tarihinde Alman mahkemeleri önünde
boşanma davası açmıştır. Buna mukabil başvuranın eski eşi, eşi aleyhine
boşanma davasını Adana Asliye Hukuk Mahkemesi’nde ancak 10 Mart
2000 tarihinde, yani başvurandan on dört ay sonra açmıştır. İkinci olarak,
ulusal hukukta Lahey Sözleşmesinin doğrudan uygulanabilirliği konusundan
bağımsız olarak, Alman mahkemelerinin verdiği karar, 29 Haziran 2001
tarihinde Adana Asliye Hukuk Mahkemesinin kararıyla tanınmıştır. Oysa
Lahey Sözleşmesinin 14. maddesi gereğince yabancı boşanma ve ona bağlı
velayet kararı doğrudan tanınabilirdi.
Başvuran üç yıldır çocuklarını göremediği halde, boşanma kararı 7 Nisan
2004 tarihinde Yargıtay tarafından onanmıştır.
AİHM, ulusal makamların, en azından, başvuranın çocuklarıyla temas
kurmasına imkân verecek şekilde ziyaret hakkına saygı gösterilmesi için
yeterli ve gerekli çabayı göstermediği ve dolayısıyla başvuranın AİHS’nin - maddesiyle güvence altına alınan aile hayatına saygı hakkını ihlal ettiği
kanaatine varmıştır.
Kanaatimizce söz konusu uyuşmazlıkta Türk hukuku doğru uygulanmamıştır. Zira 5718 sayılı MÖHUK’un 59. madde hükmü dikkate alınmamıştır.
Oysa yabancı ilamın kesin hüküm veya kesin delil etkisi, yabancı mahkeme
kararının kesinleştiği andan itibaren hüküm ifade etmektedir. - İlker Ensar Uyanık v. Türkiye Kararı
İlker Ensar Uyanık v. Türkiye davasına konu olan uyuşmazlıkta22, başvuran, ABD’de ikamet etmektedir. Başvuran sonradan evlenmiş ardından,
eşiyle birlikte ABD’ye yerleşmiştir. Sonrasında müşterek kızları Yasemin
Nur dünyaya gelmiştir. 29 Ağustos 2007 tarihinde, başvuran, eşi ve kızlarıyla
birlikte tatil için Türkiye’ye gelmiştir. 2007 Eylül ayında, başvuranın eşi
22 İlker Ensar Uyanık v. Turkey Başvuru No: 60328/09 2. Daire Nihai Kararı 3.08.2012
(http://hudoc.echr.coe.int/eng#{“dmdocnumber”:[“907412”],”itemid”:[“001-110705”]}).
196 Giray
başvuranı terk edip bir daha kızıyla ABD’ye geri dönmemiştir. 28 Kasım
2007 tarihinde, başvuran, ABD Durham’a tek başına dönmüş, çocuğun
velayeti için Durham Hukuk Mahkemesine başvuruda bulunmuş ve ABD
Merkezi makamından kızının kendisine verilmesi için gerekli işlemleri
başlatması için talepte bulunmuştur.
8 Mayıs 2008 tarihinde, Durham Hukuk Mahkemesi başvuran lehine
geçici velayet kararı vermiştir.
Başvuran, 23 Haziran 2008 tarihinde, İzmir Aile Mahkemesi’ne sunduğu
dilekçeyle çocuğun velayeti hakkında ABD mahkemelerinin geçici tedbir
kararı verdiğini, ancak karısının bu karara uymadığını, ayrıca karısının idari
bir engel olmaksızın ABD’ye geri dönme imkânı varken geri dönmediğini
bildirmiştir. Başvuran, ayrıca velayet hususundaki uyuşmazlığını çözmeye
ABD mahkemelerinin yetkili olduğunu çünkü ikametgâhlarının bu mahkemelerin idari sınırları içerisinde bulunduğunu ve bu durumun karısı tarafından
kabul edildiğini vurgulamıştır.
24 Haziran 2008 tarihli duruşmada Cumhuriyet Savcısı, 25 aylık çocukla alakalı uzman psikolog raporuna ihtiyaç bulunmadığını belirtmiştir.
Savcı, ayrıca çocuğun iade edilmesinin gerektiğini zira çocuğun Türkiye’de
bulunmasının Lahey Sözleşmesi’ne aykırı olduğunu ileri sürmüştür. İzmir
Aile Mahkemesi ise çocuğun iade talebini reddetmiştir.
Türkiye, AİHM yargılamasındaki savunmasında, olayların yaşandığı
dönemde başvuranın kızının, yirmi beş aylık olduğundan babasının ihtimam
ve şefkatinden ziyade annesinin şefkat ve ihtimamına muhtaç olduğunu iddia
etmiştir. Türk makamları, çocuğun yüksek menfaati ile ihtiyaçları dikkate
alınarak ulusal mahkemelerce başvuranın talebinin reddedildiğini belirtmiştir.
Başvuran ise, çocuğunu görmek istediği zaman Türkiye’ye gitmesinin
zorunlu olduğunu, ziyaret takviminin ise kısıtlı olduğunu ayrıca belirtilen
tarihler dışında da ancak annesinin istediği takdirde çocuğunu ziyarette
bulunabildiğini ifade etmiştir.
AİHM, çocuğun iade edilmemesinin babasıyla kişisel ilişki kurmasına
engel teşkil etmeyeceği iddiasıyla ilgili olarak; İzmir Aile Mahkemesi’nin
Yasemin Nur’un Türkiye’de kalması halinde babasıyla olan ilişkisinin fiilen
anlamsız hale geleceği gerçeğini yeterince göz önünde bulundurmadığını
Aile İçi Uluslararası Çocuk Kaçırma İhtilaflarına İlişkin AİHM Kararları 197
ifade ederek, çocuğun menfaatinin takdirinde yaş küçüklüğünün bir kriter
olarak kabul edilmesinde herhangi bir şüphe olmamakla birlikte, Lahey
Sözleşmesi hükümleri çerçevesinde bu kriterin iade talebinin reddini haklı
kılmaya yetecek tek neden olmadığını belirtmiştir.
AİHM, somut olayın koşullarında ulusal yargı organlarının ihtilafa konu
aile ilişkileri hakkında derinlemesine bir inceleme yapmamış olduğu gerekçesiyle AİHS’in 8. maddesinin ihlal edildiğine hükmetmiştir. - Özmen v. Türkiye Kararı
Özmen v. Türkiye davasına23 konu olan uyuşmazlıkta Başvuran,
Avustralya’da yaşadığı sırada, 2 Aralık 2000 tarihinde Ferihan Tanrıkut ile
evlenmiştir. 3 Ağustos 2001 tarihinde de müşterek kızları Rüzgar dünyaya
gelmiştir.
Başvuranın, 2 Haziran 2005 tarihinde, karısı aleyhine açtığı boşanma
davası Avustralya Melbourne Aile Mahkemesi’nde derdest iken, davaya
bakan hâkim, başvuranın itirazına rağmen 10.000 dolar kefalet karşılığında
eşinin 28 Ağustos 2005 tarihine kadar Avustralya’ya dönmesi şartıyla kızıyla
birlikte Türkiye’ye seyahat etmesine izin vermiştir.
Ne var ki, anne ve çocuk Türkiye’den Avustralya’ya hiç geri dönmemiştir. Melbourne Aile Mahkemesi 17 Temmuz 2005 tarihinde kesinleşen
16 Haziran 2005 tarihli kararla tarafların boşanmalarına karar vermiştir.
Başvuran 26 Eylül 2005 tarihinde kızının velayetini almak için Avustralya
mahkemelerine başvuruda bulunmuştur. Melbourne Aile Mahkemesi, anne
ile çocuğun Türkiye’den geri dönmediklerini tespit etmiş ve 6 Ekim 2005
tarihinde velayetin geçici olarak tek başına başvurana verilmesine, anne ve
çocuk arasında her tür ilişkinin geçici olarak askıya alınmasına ve çocuğun
annesi tarafından Avustralya’ya iade edilmesine karar vermiştir.
Başvuruda bulunan baba, çocuğun Avustralya’ya iadesine dair 31
Ağustos 2005 tarihinde yapmış olduğu talebin incelenmesini hızlandırmak için Adalet Bakanlığı’ndan gerekli tüm tedbirlerin alınmasını
talep etmiştir.
23 Özmen v. Turkey Başvuru No: 4545/05 2. Daire Kararı 4.12.2012.
198 Giray
Başvuran, Melbourne Aile Mahkemesince verilen boşanma kararının
Türkiye’de tanınması ve de çocuğun Avustralya’ya iadesi amacıyla 27 Mart
2007 tarihinde Ankara Aile Mahkemesi’ne başvuruda bulunmuştur.
Ankara Aile Mahkemesi 29 Aralık 2005 tarihinde çocuğun velayeti ile
bakımının anneye verilmesine ve babanın kızıyla birlikte yurt dışına çıkış
yasağına ilişkin geçici tedbir kararı vermiştir.
Ankara Aile Mahkemesi, çocuğun Avustralya’ya iadesi talebi Lahey
Sözleşmesi’ne dayanıyor olsa bile, çocuğun iadesinin, çocuk için fiziksel ya
da ruhsal bir tehlike oluşturması ya da onu telafisi zor bir duruma sokacak
olması gibi ciddi bir riskin var olduğunu gerekçe göstererek 24 Mayıs 2006
tarihinde iade talebini reddetmiştir.
Yargıtay, 23 Kasım 2006 tarihinde ilk derece mahkemesinin kararını
bozarak çocuğun Avustralya’daki mutad meskenine gönderilmesine karar
vermiştir. Bu karar 10 Eylül 2007 tarihinde Yargıtay tarafından onanmıştır.
Bunun üzerine, çocuğun iadesi kararının icra süreci başlamıştır. Bu
kapsamda, 26 Şubat 2008 tarihinde, polisler, çocuğun annesi tarafından
alıkonulmadan önce okul öncesi sınıfta okuduğunu, bunun dışında başkaca
herhangi bir okulda kaydının görünmediğini, çocuğun ve annesinin beyan
ettikleri adreste bulunmadıklarını belirten bir tutanak hazırlamışlardır.
Eskişehir Mahkemesi 8 Mayıs 2008 tarihinde, İcra ve İflas Kanununun - maddesi gereğince, kararın gereğinin yerine getirilmemesi nedeniyle
Bayan Tanrıkut’u 6 ay hapis cezasına mahkûm etmiştir.
Somut olayda AİHM, başvuranın, kızının Avustralya’ya geri gönderilmesi
amacıyla adli ve idari girişimlerde bulunduğunu, iade talebini haklı bulan
ulusal mahkemelerin kararının ise icra edilmediğinden, uzun yıllar boyunca
kızını göremediğini belirtmiştir.
AİHM özellikle, Sözleşme’nin 8. maddesinin, bir ebeveynin -mevcut
olayda babanın- çocuğu ile yeniden bir araya gelmesini sağlayacak önlemlerin alınmasına ilişkin hakları ile ulusal makamların bu tedbirleri alma
yükümlülüğünü kapsadığını ifade etmiştir.
AİHM ayrıca, Ankara Aile Mahkemesi’nce çocuğun Avustralya’ya iadesi
talebini kesin sonuca bağlayan kararının kabul edilmesinden önce, iki yıldan
Aile İçi Uluslararası Çocuk Kaçırma İhtilaflarına İlişkin AİHM Kararları 199
uzunca bir sürenin geçmiş olduğunu saptamıştır. Esasen, dosyada yer alan
belgelerden başvuranın, Lahey Sözleşmesi uyarınca 2005 yılının Ağustos
ayında kızının iadesi talebiyle dava açtığı sonucuna varmıştır. Aile Mahkemesi
yaklaşık 9 ay sonra, 24 Mayıs 2006 tarihinde kararını vermiştir. Bu karar, altı
ay sonra, Yargıtay tarafından 23 Kasım 2006 tarihinde bozulmuştur. Beş ayı
aşkın bir süre sonunda 7 Mayıs 2007 tarihinde ise yeni bir karar alınmıştır.
Bununla birlikte, temyiz yollarının tüketilmesinden sonra bu kararın kesinlik
kazanması için ise, 10 Aralık 2007 tarihi beklenmek gerekmiştir.
Halbuki somut olayda AİHM, Avustralya’da çocuğun iadesine ilişkin
karardan yalnızca birkaç ay sonra 18 Şubat 2008 tarihinde Ankara Aile
Mahkemesi’nin çocuğun velayetini anneye vermiş olduğunu tespit etmiştir.
AİHM, başvuranın iade kararını elde etmeden önce iki yıldan fazla bir
süre beklediğini göz önünde tutarak, çocuğun iadesine ilişkin kararın icra
edilmemesinin başvuranın eski eşinin tutumundan kaynaklandığı kabul edilecek olsa bile; bu tutumun iade kararının mevcudiyetine rağmen çocuğun
velayetine ilişkin kararla hafifletildiği kanaatine varmıştır.
AİHM, aile yaşamına saygı hakkının etkin bir şekilde korunmadığı sonucuna vararak, AİHS’in 8. maddesinin ihlal edildiği sonucuna varmıştır.
Sonuç
AİHM’in, Uluslararası Çocuk Kaçırmanın Hukuki Veçheleri Hakkında
Lahey Sözleşmesi bakımından en çok dikkate aldığı ve önem verdiği husus,
idari ve adli makamların hızlı hareket edip etmedikleri ve yeri değiştirilen
çocuğun bir an önce iadesinin sağlanıp sağlanmadığıdır. AİHM bu duruma
aykırılığı, aile hayatına saygıyı güvence altına alan AİHS’in 8. maddesinin
ihlali olarak değerlendirmektedir.
AİHM, Lahey sözleşmesinin özellikle insan haklarının korunmasına ilişkin uluslararası hukukun öngördüğü prensipler doğrultusunda uygulanması
gerektiğini de ifade etmektedir. Bu prensiplerin başında, çocuğun görüşünün ve ifadesinin alınması gelmektedir. Her ne kadar Lahey Sözleşmesinin - maddesi gereğince çocuğun beyanının alınması gerekiyor ise de, bu
düzenleme olmasaydı dahi; Çocuk Hakları Sözleşmesi gereğince çocuğun
beyanına başvurulması gerekirdi.
200 Giray
AİHM’in, verdiği kararlardan çıkardığımız sonuca göre, evlilik dışı
bir çocuğun biyolojik babası da, çocuğu üzerinde koruma hakkına sahip
olabilmektedir. AİHM kararları uyarınca, çocuğun yaşının küçük olması
iade talebinin reddi için yegane bir gerekçe olamaz. Ayrıca AİHM, çocukların iadesi davalarında usule ilişkin hususlara da dikkat etmektedir.
Bu bağlamda AİHM, psikolog raporlarına önem atfedilmesi gerektiğine
hükmetmiştir. Keza AİHM kararlarında “ciddi risk” iddiasına ilişkin usulü
incelemenin ne şekilde yapılması gerektiğine ilişkin tespitler de yapılmıştır.
Buna göre; mahkemeler “ciddi risk” iddiasını değerlendirirlerken iki usulü
yükümlülüğe uymak zorundadır. Bunlardan birincisi, iade halinde çocuğun
“ciddi bir riskle” karşı karşıya geleceğine ilişkin iddiaların mahkemelerce
detaylı olarak incelenmesi ve bu incelemenin gerekçeli karara yansıtılması
zorunluluğudur. Mahkemelerin ikinci yükümlülüğü ise, bilinen bir riskin
ortaya çıkması halinde; çocuğun mutad meskeninin bulunduğu devlette
somut koruma tedbirleri yoluyla gerekli tedbirlerin alınıp alınmayacağının
incelenmesi ve buna ikna olunmasının gerekliliğidir.
Aile İçi Uluslararası Çocuk Kaçırma İhtilaflarına İlişkin AİHM Kararları 201
Kaynakça
BEAUMONT, Paul/JOHNSTON, Emma; Can Exequator Be Abolished in
Brussels I Whilst Retaining A Public Policy Defence, Journal of Private
International Law, Vol. 6, Number 2, August 2010.
BEAUMONT, Paul; The Jurisprudence of The European Court of Human
Rights and The European Court of Justice on The Hague Convention on
International Child Abduction, Collected Courses of the Hague Academy of International Law, Vol 335, 2009.
HANS, Houtte; From A National To A European Public Policy, Law and
Justice in a Multistate World, Essays in Honor of Arthur T. von Mehren,
Edt: Nafziger James/Symeonides Symeon, New York, 2002.
MEIDANIS, Haris; Public Policy and Ordre Public in The Private International Law of the EC/EU: Traditional Positions of The Member
States and Modern Trends, European Law Review, February 2005.
PINEAU RODRIGUEZ, Elena; European Union International Ordre
Public, Spanish Yearbook of International Law, Vol. 43, 1993-1994.
SILBERMAN, Linda; The Hague Convention on Child Abduction and
Unilateral Relocations by Custodial Parents: A Perspective From The
United States and Europe – Abbot, Oklahoma Law Review, Neulinger,
Zarraga, Vol. 63, 2011.