AİLE İÇİ ULUSLARARASI ÇOCUK KAÇIRMA İHTİLAFLARI

AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİNİN
AİLE İÇİ ULUSLARARASI ÇOCUK KAÇIRMA İHTİLAFLARINA
İLİŞKİN SEÇİLMİŞ KARARLARI
Doç. Dr. Faruk Kerem GIRAY*
Öz


Çalışmamızda, çocukların aile içi bir ülkeden başka bir ülkeye kaçırılmasından kaynaklanan hak ihlallerine ilişkin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) verdiği kararlar
incelenecektir. Konuya ilişkin, AİHM’de Türkiye aleyhine açılan davalar neticesinde verilen
kararların tamamına yer verilmekle birlikte sözleşmeye taraf diğer devletler aleyhine önem
arz eden kararlar da dikkate alınmış ve incelenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Aile içi uluslararası çocuk kaçırmadan doğan uyuşmazlıklar, Uluslararası Çocuk Kaçırmanın Hukuki Veçheleri Hakkında Lahey Sözleşmesi Madde 7, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Özel hayata ve aile hayatına
saygı ilkesi (AİHS md.8), Adil yargılanma hakkı (AİHS md.6)
SELECTED JUDGMENTS OF THE EUROPEAN COURT OF HUMAN RIGHTS
REGARDING INTERNATIONAL PARENTAL CHILD ABDUCTION DISPUTES
Abstract
This article aims to examine the judgments of the European Court of Human Rights regarding
the violations of human rights in respect of international parental child abduction disputes.
Within this context, not only the judgments having significant impacts given against other
state parties are examined but also judgments of the ECtHR against Turkey are considered.
Key Words: International child abduction disputes, Hague Convention on the Civil Aspects
of International Child Abduction Art.7, European Court of Human Rights, European Convention on Human Rights, Right to respect for private and family life, Right to a fair trial

  • İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Milletlerarası Özel Hukuk Anabilim Dalı, İstanbul
    Türkiye, [fkerem@istanbul.edu.tr].
    MHB, Cilt: 35, Sayı: 2, 173-201
    Public and Private International Law Bulletin, Volume: 35, Issue: 2, 173-201
    174 Giray
    I. Giriş
    Uluslararası Çocuk Kaçırmanın Hukuki Veçheleri Hakkında 1980 Lahey
    Sözleşmesinin1
    (Lahey Sözleşmesi) uygulanmasından kaynaklanan sorunlar
    taraf devletlerin milli mahkemelerinin kararlarına konu olduğu gibi Avrupa
    İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarına da konu olmaktadır. AİHM
    tarafından, Mayıs 2015 tarihine kadar verilen kararların sayısı 49 olmakla
    beraber çalışmamızda AİHM kararlarının tamamına yer verilmemiş; söz
    konusu kararlardan güncel ve insan hakları ihlallerinin en tipik örneklerini teşkil eden vakıalara ilişkin kararlar incelenmiştir. Bununla beraber
    uluslararası çocuk kaçırmaya ilişkin insan hakları ihlali iddiasıyla Türkiye
    aleyhine AİHM’de açılan davaların tamamı da çalışmamızın kapsamına
    dâhil edilmiştir.
    AİHM yargılamasının Türk hukuku bakımından üç önemli sonucu bulunmaktadır. Bunlardan ilki; ihlal kararı sonrasında ilgilinin Türk mahkemelerinde yargılamanın iadesi davası açabilmesidir. Şayet yapılan yargılama
    neticesinde AİHM, Türkiye aleyhine ihlal kararı verir ise, iç hukukumuz
    bakımından (Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) m. 375/i gereğince)
    davacının yargılamanın iadesi davası açma imkânı bulunmaktadır. Ancak
    hukukumuzda, yargılamanın iadesi davasının açılabilmesi için hak düşürücü
    süre öngörülmüştür. HMK. m. 377/e hükmüne göre, AİHM’in kesinleşmiş
    kararının tebliğinden itibaren üç ay ve her durumda iade talebine konu olan
    hükmün kesinleşmesinden itibaren on sene geçmekle hak düşürücü süre
    sona ermektedir.
    AİHM kararlarının ikinci sonucu ise; ihlalin varlığının tespit edilmesine
    binaen Türkiye’nin, AİHM’e başvuru yapan kişiye tazminat ödeme yükümlülüğünün doğacak olmasıdır. Kanaatimizce tazminat sorumluluğu, başta
    hukuk dünyası olmak üzere tüm toplumumuzu doğrudan ve dolaylı olarak
    etkilemektedir. Zira tazminat bedeli, devletin vatandaşlarından tahsil ettiği
    doğrudan ve dolaylı vergilerden karşılandığı için toplum üzerinde mali bir
    1 Uluslararası Çocuk Kaçırmanın Hukukî Veçhelerine Dair Sözleşmenin Onaylanmasının
    Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun için bkz. 4461 sayılı Kanun, RG 11.11.1999-23873.
    Türkiye Sözleşmeyi, “Mahkeme masraflarından veya kanunî danışman ve müşavirlerin
    katılımından doğan masraflar ile çocuğun iadesi sebebiyle doğan masrafları üstlenmemektedir” şeklinde çekince koyarak onaylamıştır. Sözleşme, metni için bkz. RG 15.2.2000-
    23965.
    Aile İçi Uluslararası Çocuk Kaçırma İhtilaflarına İlişkin AİHM Kararları 175
    sonucu bulunmaktadır. Ayrıca verilen ihlal kararı, Türk hukuk uygulaması
    bakımından örnek içtihat olarak dikkate alınacak böylelikle gelecekte aynı
    hukuki hatanın tekrarlanmasının önüne geçilmiş olunacaktır.
    AİHM kararlarının üçüncü sonucu ise; ihlal kararının gerek Türk hukukunda gerekse Avrupa Konseyi’ne üye devlet hukuklarında yarattığı etkidir.
    AİHM kararları ile temel insan hakları güvence altına alınarak, bir nevi
    “Avrupa kamu düzeninin” yaratıldığını ifade edebiliriz2
    .
    3
    2 Avrupa kamu düzeni sadece Avrupa Konseyi’nin değil aynı zamanda Avrupa Birliği’nin
    gözettiği ilkeler arasında yer almaktadır. Nitekim 21-22 Haziran 1993 tarihinde yapılan
    Kopenhag Zirvesi’nde, Avrupa Birliği’ne üye olmak isteyen aday devletler için üç yeni kriter
    belirlenmiştir. Bu üç kriterden birincisi olan siyasi kriterin mahiyeti Avrupa kamu düzeninin
    esaslarını ortaya koymaktadır. Buna göre, istikrarlı ve kurumsallaşmış bir demokrasinin
    varlığı, hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü, insan haklarına saygı ve azınlıkların korunması Avrupa kamu düzeninin olmazsa olmaz prensiplerindendir (bakınız (bkz.) European
    Commision Press Release Database European Council Copenhagen Summit 21-22 June
    1993 7/A/iii: http://europa.eu/rapid/press-release_DOC-93-3_en.htm (22.7.2015). 3 AİHM kararları, Avrupa Birliği kamu düzeninin bir parçasıdır (bkz. Elena PINEAU
    RODRIGUEZ, European Union International Ordre Public, Spanish Yearbook of International Law Vol. 43, 1993-1994, s. 49). Bu temel değerler arasında ailenin korunmasının
    yanı sıra, mahkemelere erişim hakkı, adil yargılanma hakkı ve idari ve adli kararların
    denetimi yer almaktadır (PINEAU, s. 55). Ayrıca AİHS’in gözettiği temel ilkelere aykırı
    olan bir üye devlet mahkeme kararı, Avrupa Birliği müktesebatının bir parçası olan yabancı
    mahkeme kararlarının tanınması ve tenfizini düzenleyen Brüksel Konvansiyonu’na göre
    de tenfiz edilmeyecektir (bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. Houtte van HANS, From A
    National to A European Public Policy, Law and Justice in a Multistate World, Essays in
    Honor of Arthur T. von Mehren, Edt: Nafziger James/ Symeonides Symeon, New York,
    2002, s. 847). Ayrıca Avrupa Birliği Adalet Divanı kararları da aynı yöndedir (örnek bir
    karar için bkz. Court of Justice, 28.3.2000, C 7/98, Krombach v. Bamberski,, E.C.R.
    1-1935, paragraf 38-39, 2000; Haris MEIDANIS, Public Policy and Ordre Public in The
    Private International Law of the EC/EU: Traditional Positions of The Member States and
    Modern Trends, European Law Review, February 2005, s. 101; Paul BEAUMONT/Emma
    JOHNSTON, Can Exequator Be Abolished in Brussels I Whilst Retaining A Public Policy
    Defence, Journal of Private International Law, Vol. 6, Number 2, Ağustos 2010, 254 vd.).
    176 Giray
    II. Uluslararası Çocuk Kaçırmadan Doğan Hak İhlallerine İlişkin
    AİHM Kararları
    A. Uluslararası Çocuk Kaçırmadan Doğan Hak İhlalleri Sebebiyle
    AİHM’de Açılan Davalar ile Bu Davaların Dayanağını Teşkil Eden
    AİHS Hükümleri
    2000-2015 yılları arasında uluslararası çocuk kaçırmalarına ilişkin olarak
    AİHM’de açılan 48 dava bulunmaktadır. Uluslararası çocuk kaçırmayla doğrudan ilgili olan ve AİHM’de açılan ilk dava Ignaccolo-Zenide v. Romanya
    davasıdır ve bu davaya ilişkin karar 25 Ocak 2000 tarihinde verilmiştir.
    Buna mukabil makaleyi kaleme aldığımız tarih itibariyle konuya ilişkin son
    karar ise Rouiller v. İsviçre davasında 22 Temmuz 2014 tarihinde verilmiştir.
    Çalışmamızda, 1980 Lahey Sözleşmesi’nin muhtelif devletlerde uygulanması aşamasında insan hakları ihlal edildiği iddiasıyla AİHM’e yapılan
    başvurular hakkında verilen kararların tamamı incelenmeyecek olup, buna
    mukabil AİHM kararlarından güncel olan ve insan hakları ihlallerinin tipik
    örneklerini teşkil eden kararlar üzerinde durulacaktır.
    Uluslararası çocuk kaçırmaya ilişkin AİHM’e yapılan başvurular ve bu
    başvurulara ilişkin olarak verilen kararları, güncel tarihliden geçmiş tarihliye
    göre aşağıdaki şekilde sıralayabiliriz.
  1. Phostira Efthymiou ve Riberio Fernandes v. Portekiz (05.02.2015)
    (AİHS’in 8. maddesi ihlal edilmiştir)
  2. Ferrari v. Romania (28.04.2015) (AİHS’in 8. maddesi ihlal edilmiştir)
  3. Adzic v. Hırvatistan Davası (12.03.2015) (AİHS’in 8.maddesi ihlal
    edilmiştir)
  4. Penchivi v. Bulgaristan Davası (10.02.2015) (AİHS’in 8.maddesi
    ihlal edilmiştir)
  5. Furman v. Slovenya ve Avusturya Davası (05.02.2015) (AİHS’in
    8.maddesi ihlal edilmiştir)
  6. M.A. v. Avusturya Davası (15.01.2015) (AİHS’in 8.maddesi ihlal
    edilmiştir)
  7. Hoholm v Slovakya Davası (13.01.2015) (AİHS’in 6.maddesi ihlal
    edilmiştir)
    Aile İçi Uluslararası Çocuk Kaçırma İhtilaflarına İlişkin AİHM Kararları 177
  8. Manic v. Litvanya Davası (13.01.2015) (AİHS’in 8.maddesi ihlal
    edilmiştir)
  9. Hromadka ve Hromadkova v. Rusya Davası (11.12.2014) (AİHS’in
    8.maddesi ihlal edilmiştir)
  10. Cavani v. Macaristan Davası (28.10.2014) (AİHS’in 8.maddesi ihlal
    edilmiştir)
  11. V.P. v. Rusya Davası (23.10.2014) (AİHS’in 8.maddesi ihlal edilmiştir)
  12. Rouiller v. İsviçre Davası (22.07.2014) (AİHS’in 8.maddesi ihlal
    edilmemiştir)
  13. Blaga v. Romanya Davası (01.07.2014) (AİHS’in 8.maddesi ihlal
    edilmiştir)
  14. Lopez Guio v. Slovakya Davası (03.06.2014) (AİHS’in 8.maddesi
    ihlal edilmiştir)
  15. X. v. Letonya Davası (26.11.2013) (AİHS’in 8.maddesi ihlal edilmiştir)
  16. Anghel v. İtalya Davası (26.11.2013) (AİHS’in 6.maddesi ihlal edilmiştir, 8.maddesi ihlal edilmemiştir)
  17. Prizzia v. Macaristan Davası (11.06.2013) (AİHS’in 8.maddesi ihlal
    edilmiştir)
  18. Raw ve Diğerleri v. Fransa Davası (07.03.2013) (AİHS’in 8.maddesi
    ihlal edilmiştir)
  19. Chabrowski v. Ukrayna Davası (17.01.2013) (AİHS’in 8.maddesi
    ihlal edilmiştir)
  20. Qama v. Arnavutluk ve İtalya Davası (08.01.2013) (AİHS’in 8.maddesi ihlal edilmemiştir)
  21. Özmen v. Türkiye Davası (04.12.2012) (AİHS’in 8.maddesi ihlal
    edilmiştir)
  22. İlker Ensar Uyanık v. Türkiye Davası (03.05.2012) (AİHS’in 8.maddesi ihlal edilmiştir)
  23. StromblaD v. İsveç Davası (05.04.2012) (AİHS’in 8.maddesi ihlal
    edilmemiştir)
    178 Giray
  24. Karrer v. Romanya Davası (21.02.2012) ( AİHS’in 8.maddesi ihlal
    edilmemiştir)
  25. Diamante ve Pelliccioni v. San Marino Davası (27.09.2011) (AİHS’in
    8.maddesi ihlal edilmemiştir)
  26. Shaw v. Macaristan Davası (26.07.2011) (AİHS’in 8.maddesi ihlal
    edilmemiştir)
  27. Sneersone ve Kampanella v. İtalya Davası (12.07.2011) (AİHS’in
    8.maddesi ihlal edilmemiştir)
  28. Karaoussiotis v. Portekiz Davası (01.02.2011) (Başvuru reddedilmiştir)
  29. Raban v. Romanya Davası (26.10.2010) (AİHS’in 8.maddesi ihlal
    edilmemiştir)
  30. Neulinger ve Shuruk V. İsviçre Davası4
    (06.07.2010) (AİHS’in 8.maddesi ihlal edilmiştir)
  31. Övüş v. Türkiye Davası (13.10.2009) (AİHS’in 8.maddesi ihlal
    edilmiştir)
  32. Ancel v. Türkiye (17.02.2009) (AİHS’in 6. ve 8. maddeleri ihlal
    edilmemiştir)
  33. Carlson v. İsviçre Davası (06.11.2008) (AİHS’in 8.maddesi ihlal
    edilmiştir)
  34. Deak v. Romanya ve Birleşik Krallık (03.06.2008) (Romanya için
    6.madde ihlal edilmiş olup İngiltere için ihlal yoktur)
  35. P.P. v. Polonya Davası (08.01.2008) (AİHS’in 6. ve 8.maddeleri ihlal
    edilmiştir)
  36. Maumousseau ve Washington v. Fransa Davası (06.12.2007) (Başvuru reddedilmiştir)
  37. Kaplan v. Avusturya Davası (TR ile ilgili) (18.01.2007) (AİHS’in
    8.maddesi ihlal edilmiştir)
  38. Bajramı v. Arnavutluk Davası (12.02.2006) (AİHS’in 8.maddesi
    ihlal edilmiştir)
    4 Ayrıntılı bilgi için bkz. Linda SILBERMAN, The Hague Convention on Child Abduction
    and Unilateral Relocations by Custodial Parents: A Perspective From The United States
    and Europe – Abbot, Oklahoma Law Review, Neulinger, Zarraga, Vol. 63, 2011, s. 733-
    749.
    Aile İçi Uluslararası Çocuk Kaçırma İhtilaflarına İlişkin AİHM Kararları 179
  39. Iosub Caras v. Romanya Davası (27.02.2006) (AİHS’in 8.maddesi
    ihlal edilmiştir)
  40. Karadzic v. Hırvatistan Davası (15.12.2005) (AİHS’in 8.maddesi
    ihlal edilmiştir)
  41. Eskinazi ve Chelouche v. Türkiye Kararı (06.12.2005) (Başvuru
    kabul edilmemiştir)
  42. H.N. v. Polonya Davası (13.09.2005) (AİHS’in 6. ve 8.maddeleri
    ihlal edilmiştir)
  43. Monory v. Romanya ve Macaristan Davası (05.04.2005)
    (Romanya için 8. maddenin ihlali / Macaristan için 6.maddenin ihlali)
  44. Hansen v. Türkiye Davası (23.09.2003) (Sözleşme yürürlüğe girmemiştir)
  45. Maire v. Portekiz Davası (26.06.2003) (AİHS’in 8.maddesi ihlal
    edilmiştir)
  46. Iglesıas Gil ve A.U.I v. İspanya Davası (29.04.2003) (AİHS’in 8.maddesi ihlal edilmiştir)
  47. Sylvester v. Avusturya Davası (24.04.2003) (AİHS’in 8.maddesi
    ihlal edilmiştir)
  48. Ignaccolo-Zenide v. Romanya Davası (25.01.2000) (AİHS’in 8.maddesi ihlal edilmiştir)
    Uluslararası çocuk kaçırmalarına ilişkin olarak AİHM’e yapılan başvurular, esas olarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) iki madde
    hükmüne dayanmaktadır. Bunlardan birincisi, özel ve aile hayatının korunmasına ilişkin 8. madde hükmü ile adil yargılanma hakkına ilişkin 6.
    maddedir. Uluslararası çocuk kaçırmalarına ilişkin AİHM’in verdiği kararları incelediğimizde, çoğunlukla AİHS’in 8. maddesinin davalı devletlerce
    ihlal edildiği görülmektedir. AİHM, 48 başvurunun 36’sında AİHS’nin 8.
    maddesinin ihlal edildiğine hükmetmiştir. Buna mukabil, çocuk kaçırmayla
    ilgili başvuruların sadece altısında adil yargılanma hakkını güvence altına
    alan AİHM’in 6. maddesinin ihlal edildiğine hükmedilmiştir.
    180 Giray
    B. Uluslararası Çocuk Kaçırmalarından Doğan İnsan Hakları
    İhlallerine İlişkin Bazı AİHM Kararları
  49. Ignaccolo-Zenide v. Romanya Davası
    Uluslararası çocuk kaçırmaya ilişkin, AİHM tarafından verilen ilk karar,
    Ignaccolo-Zenide v. Romanya davası5
    hakkındadır. Söz konusu karara konu
    olan olayda, Fransız vatandaşı başvuru sahibi kadın, Romanya vatandaşı
    erkek ile evlenmiş ve bu evlilikten iki çocukları olmuştur. Taraflar dokuz
    yıl sonra 1989 yılında Fransa (Mertz) ilk derece mahkemesinin verdiği
    karar ile boşanmışlardır. Fransız mahkemesi, çocukların annenin yanında
    kalması koşuluyla müşterek velayetini anne ve babasına verirken, babaya
    da kişisel ilişki kurma hakkı tanımıştır. 1990 yılında baba çocukları önce
    ABD’ye sonrasında da Mart 1994’te Romanya’ya kaçırmıştır.
    Romanya mahkemesi 1991 tarihli Fransız Mertz mahkeme kararını
    doğrudan dikkate alarak Aralık 1994’te çocukların Fransa’ya iadesine
    hükmetmiştir. Ancak Romanya idari makamları, 29 Ocak 1997 yılına kadar
    mahkeme kararını icra edip, çocukları anneye teslim etmemiştir.
    Bu nedenle AİHM, Romanya idari makamlarının, Lahey Sözleşmesinin
  50. maddesinde öngörülen gerekli tedbirleri almada yetersiz kaldığını gerekçe
    göstererek, aile hayatına saygıyı güvence altına alan AİHS’in 8. maddesinin ihlal edildiğine hükmetmiştir. AİHM tarafından Ignaccolo-Zenide v.
    Romanya davasında verilen bu karar, Lahey sözleşmesinin 7. maddesinin
    ne kadar önemli bir hüküm olduğunu ortaya koymaktadır.
    Lahey Sözleşmesinin 7. maddesi merkezi makamlar arasında karşılıklı
    işbirliğini düzenlemektedir. Bu işbirliğinin merkezi makamlara yüklediği en
    önemli görevler ise a) öncelikle çocuğunun yerinin bulunması b) çocuk için
    gerekli koruyucu tedbirlerin alınması ve de c) çocuğun öncelikle dostane
    şekilde iadesinin sağlanmasıdır.
    AİHM kararlarından, Lahey sözleşmesinin 7. madde hükmünün taraf
    devletlere yüklediği işbirliğinin genellikle kâğıt üzerinde kaldığı bunun
    etkin şekilde yerine getirilmediği anlaşılmaktadır.
    5 IGNACCOLO-ZENIDE v. ROMANIA davası AİHM 1. Daire Başvuru No: 31679/96
    (25.1.2000) Bkz. (http://en.sudovi.me/podaci/en/vrhs/dokumenta/23.pdf).
    Aile İçi Uluslararası Çocuk Kaçırma İhtilaflarına İlişkin AİHM Kararları 181
  51. X. v. Letonya Davası
    AİHM’in Lahey sözleşmesiyle ilgili olarak verdiği önemli bir karar X
    v. Letonya davasına ilişkindir6
    . AİHM’e başvuru yapan Bayan X, 2004
    yılında Avustralya’da yaşarken ve başkasıyla evliyken, Bay (T) adlı başka
    bir erkekle ilişki yaşamaya başlamış ve onun evine taşınmıştır. 2005 yılında çiftin bu evlilik dışı ilişkisinden bir kızları olmuştur. Çocuğun doğum
    belgesine biyolojik babasının adı yazılmamıştır. Bayan (X) ile (T)’nin
    ilişkisi sonradan kötüye gitmiş, ancak çift 17 Temmuz 2008 tarihine kadar
    birlikte yaşamaya devam etmiştir. Bayan (X) 17 Temmuz 2008 tarihinde,
    3,5 yaşındaki kızını da yanına alarak Avustralya’dan, Letonya’ya gitmiştir.
    Bunun üzerine 2008 yılının Kasım ayında, Letonya ilk derece mahkemesi;
    çocuk ile baba arasında nesep ilişkisi tesis eden Avustralya mahkemesinin
    verdiği tanıma kararını dikkate alarak (T)’nin rızası dışında ve yasaya aykırı
    olarak uzaklaştırıldığına karar vermiştir. Karar temyiz edilmiş, (Letonya)
    Riga Bölge Mahkemesi de ilk derece mahkemesinin kararını onayarak,
    çocuğun Avustralya’ya iade edilmesine karar vermiştir.
    Bunun üzerine Bayan (X), AİHS’nin 8. maddesinin ihlal edildiğine dayanarak; Letonya mahkemesinin Uluslararası Çocuk Kaçırmanın Hukuki
    Yönlerine dair Lahey Sözleşmesi uyarınca kızının Avustralya’ya iade etmesine karar vermesinin; AİHS’in 8. maddesinin güvence altına aldığı aile
    hayatına saygı hakkının bir ihlali olduğunu iddia etmiştir.
    AİHM bu iddia üzerine, Letonya makamlarının, Lahey Sözleşmesi’nin
    13(b) maddesi kapsamında, çocuk açısından ciddi bir risk bulunması ihtimalini ortaya koyan bilirkişi raporunu incelemeyi reddetmesini, usulü
    yükümlülüklere aykırılık olarak değerlendirmiş ve Sözleşme’nin 8. maddesinin ihlal edildiğine hükmetmiştir.
    Kanaatimizce, AİHM’in, X. v. Letonya kararı dört önemli özellik ihtiva
    etmektedir. Kararın birinci özelliği, evlilik dışı çocuğun, biyolojik babasınca
    sonradan tanınmasına istinaden Lahey Sözleşmesi kapsamında iadesinin
    talep edilebilmiş olunmasıdır. Gerçekten de sözleşme, evlilik dışı (biyolojik)
    babanın da koruma hakkına sahip olabileceğine imkân vermektedir.
    6 X. v. Letonya Büyük Daire Kararı Başvuru No: 27853/09, 26 Kasım 2013: http://hudoc.
    echr.coe.int/app/conversion/pdf/?library=ECHR&id=001-138992&filename=001-138992.
    pdf (15.7.2015).
    182 Giray
    Kararın ikinci özelliği ise; yerel mahkemelerin ciddi risk unsurunu ne
    şekilde dikkate almaları gerektiğine ilişkindir. AİHM verdiği bu kararıyla,
    psikolog raporlarına önem atfedilmesi gerektiğine hükmetmiştir. AİHM,
    Letonya mahkemesinin, psikoloğun hazırladığı bilirkişi raporunu kabul
    edilemez olarak değerlendirmesini makul bulmamıştır. Zira psikolog raporunda, çocuğun psikolojik travma riskine dikkat çekilmiştir. AİHM’e göre
    bu rapor, Lahey Sözleşmesi’nin 13(b) maddesi kapsamında incelenmesi
    gereken “ciddi risk” hususunda tartışmaya açık bir iddia ihtiva etmektedir.
    Kararın üçüncü özelliği ise; “ciddi risk” iddiasına ilişkin usulü incelemenin nasıl yapılacağına ilişkin tespiti hakkındadır. Buna göre; mahkemeler
    “ciddi risk” iddiasını değerlendirirlerken iki usuli yükümlülüğe uymak
    zorundadır. Birincisi, iade ihtimalinde çocuğun “ciddi bir riskle” karşı
    karşıya geleceğine ilişkin iddiaların mahkemelerce önceden detaylı olarak
    incelenmesi ve bu incelemenin gerekçeli karara yansıtılması zorunluluğudur.
    Mahkemelerin ikinci yükümlülüğü ise, bilinen bir riskin ortaya çıkması
    halinde; çocuğun mutad meskeninin bulunduğu devlette somut koruma
    tedbirleri yoluyla gerekli tedbirlerin alınıp alınmayacağını incelemeleri
    ve bu hususta ikna olmaları gerekliliğidir. AİHM kararı, bu yönüyle hayli
    dikkat çekicidir. Zira bilindiği üzere, 2201/2003 sayılı ve 27 Kasım 2003
    tarihli AB tüzüğü7
    sadece akit devletler arasında uygulanmaktadır. Tüzüğün Avrupa Birliğine üye olmayan devletlerde uygulanması söz konusu
    değildir. Oysa somut uyuşmazlıkta AİHM, Tüzüğün 11. maddesinin 4.
    fıkra hükmünü Avrupa Birliği üyesi olmayan Avustralya bakımından da
    dikkate almıştır. Oysa Tüzüğün çocuğun iadesini düzenleyen hükümleri,
    Tüzüğün 11. maddesinin 1. fıkrası gereğince ancak AB üyesi devletler
    arasında uygulanmaktadır.
    O halde; gelecekte Türkiye’de ki yargılamalar bakımından “ciddi risk”
    olasılığına rağmen çocuğun iadesine karar verilecek olunduğunda, AİHS’nin
  52. maddesinin ihlal edilmemesi için, iade sonrası çocuk için gerekli tedbirlerin
    çocuğun mutad meskeni devletince alınıp alınmayacağının detaylı olarak
    Türk mahkemelerince önceden değerlendirilmesi gerekecektir.
    7 Tüzük metni için bkz. Council Regulation (EC) No 2201/2003 of 27 November 2003
    concerning jurisdiction and the recognition and enforcement of judgments in matrimonial
    matters and the matters of parental responsibility, repealing Regulation (EC) No 1347/2000:
    OJ L338 23.12. 2003 s. 1-29.
    Aile İçi Uluslararası Çocuk Kaçırma İhtilaflarına İlişkin AİHM Kararları 183
    Kararın dördüncü özelliği ise, AİHM, annenin kızıyla birlikte
    Avustralya’ya gitmesinin ve kızıyla iletişimini sürdürmesinin mümkün
    olup olmadığı hususunun da araştırılması gerektiğine dikkat çekmiştir.
    AİHM, bu kararıyla iade sonrası kişisel ilişki kurma hakkını da güvence
    altına almaktadır.
    Sonuç olarak Letonya uyuşmazlığında, AİHM “ciddi bir riskle” karşılaşacağına ilişkin iddiaların yerel mahkemelerce etkin şekilde incelenmeksizin,
    çocuğun doğduğu ülkeye iade edilmesini, AİHS’nin 8. maddesinin ihlali
    olarak değerlendirmiştir.
  53. Raw ve Diğerleri v. Fransa Davası
    Raw ve Diğerleri v. Fransa uyuşmazlığında8
    , başvuru yapan Bayan
    Samantha Raw evlidir ve bu evlilikten (D) ve (A) isimli iki çocuğu bulunmaktadır. Bayan Raw, Mart 2001’de çocuklarını da alarak, Fransa’yı
    terk edip İngiltere’ye yerleşmiştir. Eşler, Fransız mahkemesinin 10 Ocak
    2002 tarihli kararıyla boşanmışlardır. Fransız mahkemesi, eşlere çocukları
    üzerinde müşterek velayet hakkı tanıyarak, çocukların annelerinin yanında
    İngiltere’de yaşamasına karar vermiş, babaya ise kişisel ilişki kurma hakkı
    tanımıştır.
    28 Aralık 2008 tarihinde, çocuklar (D) ve (A) Fransa’da Noel için babalarının yanındayken, babaları ile birlikte karakola gitmişler ve polise
    verdikleri ifadelerinde İngiltere’ye dönmekten korktuklarını, İngiltere’de
    yetersiz eğitim aldıklarını ve annelerinden kötü muamele gördüklerini
    beyan etmişlerdir.
    Bunun üzerine Fransız mahkemesi, 2 Ocak 2009 tarihinde her iki çocuğu dinleyip, görüşlerini alarak, çocukların mutsuz oldukları yönündeki
    ifadelerine istinaden babalarının yanında ikamet etmelerine hükmetmiştir.
    Bayan Raw’ın kararı temyiz etmesi üzerine, Fransız yüksek mahkemesi,
    ilk derece mahkemesinin kararını bozarak, 16 Nisan 2009 tarihli kararıyla
    çocukların İngiltere’ye iade edilmesi gerektiğine hükmetmiştir.
    8 Raw and Others v. France Başvuru No: 10131/11 (07.03.2013) (http://hudoc.echr.coe.
    int/fre?i=001117436#{“languageisocode”:[“FRE”],”appno”:[“10131/11”],”documentcollectionid2”:[“CHAMBER”],”itemid”:[“001-116955”]}).
    184 Giray
    Ancak Fransız idari makamlarının 16 Nisan 2009 tarihli mahkeme kararının gereğini 29 Nisan 2010 tarihine kadar yerine getirmemiş olduklarından
    ve de idari makamların, mahkeme kararının gereğini yerine getirmekte etkin
    tedbir almamasından ötürü; AİHM, AİHS’in 8. maddesinin ihlal edildiğine
    hükmetmiştir. Dikkat edilecek olunursa AİHM, mahkeme kararlarının bir
    an önce icra edilmesine önem vermektedir. İade kararının bir yıl süresince
    icra edilmemiş olunması, AİHM açısından, oldukça uzun bir zaman olarak
    değerlendirilmiştir. Mahkeme kararının en kısa sürede icra edilmesi gerekirken buna riayet edilmemiş olunması AİHM’in, 8. maddesinin ihlali olarak
    değerlendirilmiştir. Benzer şekilde Karadzic v. Hırvatistan davasında9
    AİHM,
    1 yıl 2 ay süreyle iade kararının icra edilmemiş olmasını 8. maddenin ihlali
    olarak değerlendirmiştir.
    Fransız makamları anılan süreçte sadece uzlaşma yöntemini kullanarak
    çocukların iadesini sağlamayı tercih etmiştir. Oysa AİHM’e göre, bu yöntem
    yetersizdir ve Lahey Sözleşmesinin 7. maddesinin öngördüğü tedbirlerden
    sadece biridir. Diğer taraftan, çocukların kendi görüşlerinin dikkate alınarak
    iade edilmelerine karşı çıkmaları da iadelerinin reddine sebebiyet vermez
    denmiştir.
    Aralık 2009’da çocuk (A) annesiyle gizlice temasa geçerek kendisini
    Fransa’dan almasını talep etmiştir. Bayan Raw çocuğunu alarak İngiltere’ye
    geri dönmüş ne var ki, yeri değiştirilen (D) ise, sürecin uzamasından istifade ederek rüşt yaşını doldurduğundan iade talebi reddedilerek, Fransa’da
    babasıyla yaşamaya devam etmiştir.
    AİHM, yetkili idari makamların, mahkeme kararının gereğini yerine getirmede yetersiz kalmasından ötürü çocuğun iadesinin sağlanamamasından
    ötürü AİHS’in 8. maddesinin ihlal edildiğine hükmetmiştir.
    Konuya ilişkin diğer benzer bir karar da Iglesias Gil ve A.U.I ve İspanya
    davasında10 söz konusu olmuştur. Somut uyuşmazlıkta AİHM, İspanyol idari
    9 Karadžıć v. Croatıa Başvuru No: 35030/04 1. Daire Nihai Kararı, 15.3.2006 (http://
    sljeme.usud.hr/usud/prakESen.nsf/94b579567876f9fcc1256965002d1bf4/9f4f96db5118d651c12579e3003d2953/$FILE/CASE%20OF%20KARADZIC%20v.%20CROATIA%20
    -%2015.12.2005.doc).
    10 Glesias Gil And A.U.I. v. Spain Başvuru No: 56673/00 4. Daire Nihai Kararı 29.7.2003
    (http://hudoc.echr.coe.int/app/conversion/pdf/?library=ECHR&id=001-61069&filename=001-61069.pdf&TID=ihgdqbxnfi).
    Aile İçi Uluslararası Çocuk Kaçırma İhtilaflarına İlişkin AİHM Kararları 185
    makamlarının, çocuğun iadesini sağlamaya yönelik hiçbir girişimde bulunmamış olmalarını AİHS’in 8. maddesinin ihlali olarak değerlendirmiştir.
    Keza Bianchi v. İsviçre uyuşmazlığında11 da, İsviçre vatandaşı olan
    annenin çocuğunu İtalyan vatandaşı olan babasından alarak kaçırması neticesinde; İsviçre idari makamlarının hareketsizliği yüzünden çocuğuyla
    yaklaşık iki sene boyunca babasının hiçbir şekilde iletişim kuramaması
    AİHS’in 8. maddesinin ihlali olarak değerlendirilmiştir.
    Benzer şekilde Shaw v. Macaristan kararında12 da AİHM, çocuğun hukuka
    aykırı olarak yerinin değiştirilmesinin üzerinden 3,5 yıldan fazla bir zamanın
    geçmesini ve de çocuğun iadesine ilişkin kararın verilmesinin ardından 11
    ay boyunca da kararın icra edilmemiş olunmasını AİHS’in 8. maddesinin
    ihlali olarak değerlendirmiştir.
  54. Lopez Guio v. Slovakya Davası
    Lopez Guio v. Slovakya uyuşmazlığında13 başvuru sahibi baba Slovak
    vatandaşı olup, Temmuz 2010 yılına kadar İspanya’da eşiyle beraber yaşamıştır. Temmuz 2010 tarihinde, kadın, kocasının bilgisi ve rızası dışında
    çocuğunu yanına alarak İspanya’dan Slovakya’ya gitmiştir. Bunun üzerine
    baba, çocuğunun Slovakya’dan iadesi için Lahey Sözleşmesine binaen talepte
    bulunmuştur. Ancak Slovakya, çocuğun iadesine ilişkin idari süreci keyfi olarak uzatarak uyuşmazlığı Slovak Anayasa Mahkemesine taşımıştır. Bu süreç
    zarfında, babaya hiçbir bilgi verilmemesi dahası anayasa mahkemesindeki
    celselerden de haberdar edilmemesi AİHS’nin 8. maddesinin ihlali olarak
    değerlendirilmiştir. Ayrıca AİHM, Slovak maddi hukukuna göre, tüm yargı
    yolları tüketildikten sonra anayasa mahkemesine başvurulması gerekirken;
    iç hukuk yollarının tümü tüketilmeden uyuşmazlığın anayasa mahkemesine
    taşınmasını, iade sürecinin keyfi uzatılması olarak kabul etmiştir.
    11 Bianchi v. Switzerland, Başvuru No. 7548/04 Büyük Daire Kararı, 22 Haziran 2006. 12 Shaw v. Hungary Başvuru No: 6457/09 2. Daire Nihai Kararı, 26 Ekim 2011:
    (http://hudoc.echr.coe.int/app/conversion/pdf/?library=ECHR&id=001-105758&filename=001-105758.pdf).
    13 López Guió v. Slovakia Başvuru No: 10280/12) 3. Daire Nihai Kararı 13.10.2014 (http://
    hudoc.echr.coe.int/eng?i=001-144355#{“itemid”:[“001-144355”]} ).
    186 Giray
  55. Maumousseau ve Washington v. Fransa Davası
    Maumousseau ve Washington v. Fransa davasında14, kız çocuğu
    Charlote’un mutad meskeni ABD’de olmakla birlikte, Mart 2003 tarihinde
    tatil için annesiyle Fransa’ya gelmiş sonrasında annesi kızını alıkoyarak,
    ABD’ye geri göndermemiştir. Eylül 2003 tarihinde, New York Eyalet mahkemesi, Charlotte’un velayetini babasına vermiştir. Çocuğunun Fransa’da
    alıkonulması üzerine, Charlotte’un babası merkezi makamlarla temasa geçerek, kızının Lahey Sözleşmesine istinaden ABD’ye iadesini talep etmiştir.
    Fransız ilk derece mahkemesi, çocuğun ABD’ye iadesinin kendisi için
    ciddi risk oluşturacağı gerekçesiyle talebi reddetmiştir. Temyiz mahkemesi,
    verilen kararı bozmuştur. Zira temyiz mahkemesine göre, iadenin çocuk
    için ciddi risk oluşturduğu iddiası ispatlanamamıştır. Fransız mahkemesi,
    çocuğun iadesi talebiyle ilgili olarak, ABD mahkemesinin verdiği velayet
    kararına istinaden, o zaman için dört yaşından büyük olan Charlotte’un
    ABD’ye iadesine hükmetmiştir.
    23 Eylül 2004 tarihinde Fransız savcı, mahkeme kararının gereğini yerine
    getirmek için kendisine eşlik eden dört polisle birlikte Charlotte’un okuduğu
    anaokula baskın yapmıştır. Bunun üzerine, çocuğun büyükanne ve babası
    derhal anaokuluna giderek, öğretmenlerinin ve civar köydeki çiftçilerin de
    yardımıyla polise direnerek, polis müdahalesine direnip, set oluşturmuşlardır.
    Bunun neticesinde çocuk teslim alınamadığı gibi, olay kamuoyuna intikal
    ettiğinden daha da hassas bir hal almıştır. Olaylar sonrasında 4 Aralık 2004
    tarihinde, Charlotte babasına iade edilmek üzere ABD’ye gönderilmiştir.
    AİHM, polis müdahalesinin bu gibi durumlarda en uygun yol olmadığını
    ve hatta bu türden fiillerin çocuklar üzerinde travmatik etki yaratacağına
    vurgu yaparak, çocuğun teslim alınması için anaokuluna gidildiği vakit
    savcının da orada bulunduğunu ve kurum çalışanları ile yerel halkın bu
    teslim alma sürecine direniş göstermesini de dikkate alarak AİHS’in 8.
    maddesinin ihlal edilmediğine hükmetmiştir.
    14 Maumousseau and Washington v. Fransa Başvuru No: 39388/05 3. Daire Kararı 6.12.2007;
    Paul BEAUMONT, The Jurisprudence of The European Court of Human Rights and The
    European Court of Justice on The Hague Convention on International Child Abduction,
    Collected Courses of the Hague Academy of International Law, Vol 335, 2009, s. 61 vd.
    Aile İçi Uluslararası Çocuk Kaçırma İhtilaflarına İlişkin AİHM Kararları 187
    Ayrıca somut uyuşmazlık bakımından, çocuğun annesinin adil yargılanma
    hakkının ihlal edildiği iddiası da asılsız bulunmuştur. Zira annenin ABD
    mahkemelerine başvuru yapma imkânı varken bunu hiç kullanmayarak,
    ABD’ye girişinin yasak olduğu iddiasında bulunmasına hukuki değer atfedilmemiştir.
  56. Rouiller v. İsviçre Davası
    Rouiller v. İsviçre uyuşmazlığında15, boşanan eşlerden anneye Fransa’da
    ikamet hakkı tanınmıştır. Bir süre sonra anne, hukuka aykırı olarak her iki
    çocuğunu yanına alarak Fransa’dan İsviçre’ye gitmiştir. Bunun üzerine
    İsviçre mahkemesi, çocukların Fransa’ya iadesine hükmetmiştir. Bayan
    Rouiller, AİHM’e başvurarak, İsviçre mahkemesinin verdiği iade kararının
    Sözleşmenin 8. maddesini ihlal ettiğini iddia etmiştir. AİHM, somut uyuşmazlıkta 8. maddenin ihlal edilmediğine hükmetmiştir. Zira AİHM’e göre,
    İsviçre mahkemelerince verilen, çocukların İsviçre’ye götürülmelerinin
    hukuka aykırı olduğu kararı yerinde bir karardır çünkü Lahey sözleşmesi
    çocuklara mutad meskenlerini belirleme yetkisi vermemektedir. Keza çocuğun İsviçre’de kalmak istemesi de Lahey Sözleşmesinin 13. maddesinin
    kapsamına giren istisnalardan biri değildir. Kaldı ki; bu türden istisnaların
    oldukça dar yorumlanması gerektiğine de mahkeme kararında özelikle
    vurgu yapılmıştır.
  57. Phostira Efthymiou ve Riberio Fernandes v. Portekiz Davası
    Phostira Efthymiou ve Riberio Fernandes v. Portekiz uyuşmazlığında16 kız çocuğunun mutad meskeni, babasıyla birlikte yaşadığı Güney
    Kıbrıs’tır. Çocuk, hukuka aykırı olarak Güney Kıbrıs’tan alınıp Portekiz’e
    götürülmüştür. Portekiz mahkemesi, çocuğun yerinin hukuka aykırı olarak
    değiştirildiğini tespit ederek, Güney Kıbrıs’a iadesine karar vermiştir. Ancak Portekiz mahkemesi bu kararı verirken, Güney Kıbrıs makamlarından
    çocuğun içinde bulunduğu yaşam koşullarıyla ilgili olarak hiçbir bilgi talebinde bulunmamıştır. Keza çocuğun annesinden ayrılacak olmasının çocuk
    15 Rouiller c. Suisse Başvuru No: 3592/08 2. Daire Nihai Kararı 22 Ekim 2014 (http://
    hudoc.echr.coe.int/eng?i=001-145714#{“itemid”:[“001-145714”]}).
    16 Phostira Efthymiou and Ribeiro Fernandes v. Portugal Başvuru No: 66775/11 Büyük
    Daire Kararı 5 Şubat 2015.
    188 Giray
    üzerinde ciddi bir psikolojik risk taşıyıp taşımadığı hususunu da yargılama
    sırasında incelememiştir.
    AİHM bu kararında, usul kurallarının Lahey Sözleşmesine etkisi açısından
    değerlendirmede bulunmuştur. AİHM, çocuğun gönderileceği ülkedeki fiziksel koşullar hakkında yerel mahkemenin hiçbir bilgi edinmeksizin, iadesine
    karar vermiş olmasını AİHS’in 8. maddesinin ihlali olduğuna hükmetmiştir.
    AİHM, Güney Kıbrıs ve Portekiz’in Avrupa Birliği üyesi ülkeleri olmaları
    sebebiyle, Portekiz’in Tüzüğe aykırı hareket ettiğini tespit etmiştir.
  58. Ferrari v. Romanya Davası
    Ferrari v. Romanya davasında17 başvuru yapan Adrian Rodolfo Ferrari,
    Arjantin vatandaşı olup Buenos Aires’de yaşamaktadır. AİHM’e konu olan
    bu dava, Lahey Sözleşmesine ilişkin uyuşmazlığın Romanya mahkemesine
    taşınmasından önceki süreçte idari makamların çok uzun süre ihtilafı sürüncemede bırakmasından kaynaklanmıştır.
    Ferrari ailesinin ikametgâhı Arjantin’dir. Ne var ki, Ferrari askeri pilot olduğu için yedi ay süreyle görevi gereği Güney Kıbrıs’ta yaşamaya başlamıştır.
    Eşi ve çocuğu 2006 yılında Güney Kıbrıs’a gelmiş ve orada yaşamışlardır.
    Ancak çift, Ferrari’nin iş sözleşmesinin sona erdiği Ekim 2007 tarihinden
    sonra Arjantin’e dönme kararı almıştır. Kasım 2007 tarihinde bayan Ferrari
    ise Arjantin’e dönmeme kararı almıştır. Romanya mahkemesinde boşanma
    davası açmıştır. Ancak mahkeme boşanma davası sürecinde velayete ilişkin
    bir karar vermemiştir. Bu süreç zarfında, bay Ferrari çocuğun Romanya’dan
    iadesi için Lahey Sözleşmesi hükümlerine istinaden talepte bulunmuştur. Ne
    var ki; Romanya mahkemelerinde iade davası açılmadan önce Mart 2008
    ile Mayıs 2009 tarihi arasında uzun bir zaman geçmiştir. Mayıs 2009’da
    açılan dava neticesinde Romanya mahkemesi, çocuğun yerinin hukuka aykırı
    olarak değiştirilmediğini zira bay Ferrari’nin iş sözleşmesinin bitiminde
    Güney Kıbrıs’tan ayrılacakları konusunda önceden eşler arasında karşılıklı
    mutabakatın bulunduğunu belirtmiştir. Ayrıca babanın işi sebebiyle düzenli
    17 Ferrari v. Romania Başvuru No. 1714/10 3. Daire Nihai Kararı 28 Temmuz 2015
    (http://hudoc.echr.coe.int/app/conversion/pdf/?library=ECHR&id=001-154147&filename=001-154147.pdf).
    Aile İçi Uluslararası Çocuk Kaçırma İhtilaflarına İlişkin AİHM Kararları 189
    olarak ikamet ülkesinde bulunmadığına atıf yapılarak Eylül 2011 tarihinde
    Romanya mahkemesi, çocuğun velayetini anneye bırakmış; babaya da kişisel
    ilişki kurma hakkı tanımıştır. Ancak bay Ferrari, 2009’dan beri çocuklarını
    sadece üç kez görebilmiştir.
    AİHM, Romanya mahkemesinde dava açılmasından önce 13 ay gibi uzun
    bir idari sürecin geçirilmesini ve de babanın kişisel ilişki kurma hakkını
    etkin şekilde kullanmasına imkân tanınmamasını AİHS’in 8. maddesinin
    ihlali olarak değerlendirmiştir.

III. Uluslararası Çocuk Kaçırmaya İlişkin
Türkiye Aleyhine AİHM’de Görülen Davalar
A. Türkiye Aleyhine AİHM’de Açılan Davalarda Dayanılan
AİHS Maddeleri
Uluslararası çocuk kaçırma konusunda Türkiye aleyhine bugüne kadar
AİHM’de altı dava açılmıştır. Başvuranlar, AİHS’in 8. maddesi ile güvence
altına alınan aile hayatının korunmasına ilişkin hükme dayanmışlardır. Ayrıca
Türkiye aleyhine AİHM’e yapılan başvuruların bir kısmında, AİHM’in adil
yargılanma hakkına ilişkin 6. maddesine isnat edilmiş ve Türkiye’deki iade
davalarının uzun sürdüğü iddia edilmiştir.
Uluslararası çocuk kaçırmaya ilişkin AİHM’de Türkiye aleyhine açılan
davalar şunlardır:

  1. Hansen v. Türkiye Kararı (23.09.2003)
  2. Eskinazi ve Chelouche v. Türkiye Kararı (6.12.2005)
  3. Ancel v. Türkiye (17.02.2009)
  4. Övüş v. Türkiye (13.10.2009)
  5. İlker Ensar Uyanık v. Türkiye Davası (3.05.2012)
  6. Özmen v. Türkiye Kararı (4.12.2012)
    190 Giray
    B. Uluslararası Çocuk Kaçırmaya İlişkin Türkiye Aleyhine
    AİHM’de Görülen Davalarda Verilen Kararlar
  7. Hansen v. Türkiye Kararı
    Hansen v. Türkiye davasına18 ilişkin başvuru yapılırken Türkiye henüz
    Lahey Sözleşmesine taraf değildi. Karara konu olan olayda İzlanda’da yaşayan Bayan Hansen, 1981 yılında doğan V.A. ile 1982 yılında doğan A.A.
    isimli iki kızın annesidir. Çocukların doğumları sırasında Hansen, Türk
    vatandaşı Halil ile İzlanda Reykjavik’te yaşamaktaydı. Çocuklar evlilik dışı
    doğmuşlardır. Çift sonradan İzlanda’da evlenmiş ve bu evliliğe istinaden
    Halil, İzlanda vatandaşlığını kazanmıştır.
    Haziran 1990’da Halil, iki kızını yanına alarak tatil için Türkiye’ye
    gelmiştir. Hansen, iki kızının babalarıyla birlikte Türkiye’ye gitmesine
    rıza göstermiştir. Tatil sonrası Halil, Hansen’i telefonla arayarak, kızları ile
    birlikte İzlanda’ya dönmeyeceğini bildirmiştir. Bu aşamadan sonra Halil,
    Hansen ile iletişim kurmayı reddetmiştir. Takip eden aylarda başvuruda
    bulunan Hansen çocuklara veya onların Türkiye’deki durumlarına ilişkin
    hiçbir bilgi alamamıştır.
    Bunun üzerine, Hansen, İzlanda mahkemelerinde boşanma davası açarak
    iki kızının velayetinin kendisine verilmesi için başvuruda bulunmuştur. 11
    Ocak 1991 tarihinde çocukların velayetinin geçici olarak Hansen’e verilmesine karar verilmiştir. Buna karşılık, Halil de, boşanmak ve çocuklarının
    velayetinin kendisine verilmesi için Türk mahkemesinde dava açmıştır. 12
    Kasım 1992’de Bakırköy Asliye Hukuk Mahkemesi Halil’in boşanmalarına
    ve çocukların velayetinin babaya verilmesine karar vermiştir. Bakırköy Asliye Hukuk Mahkemesi’ndeki dava, 1982-2007 yılları arasında yürürlükte
    kalan 2675 sayılı MÖHUK döneminde görülmüştür. Davada, 2675 sayılı
    MÖHUK uyarınca davaya uygulanacak hukukun, Türk hukuku olduğu
    tespit edilmiştir.
    18 Sophia Guðrún Hansen v. Turkey Başvuru No: 36141/97 4. Dairenin 23.12.2003 tarihli
    kararı. (http://hudoc.echr.coe.int/app/conversion/pdf/?library=ECHR&id=001-61294&filename=001-61294.pdf&TID=ihgdqbxnfi).
    Aile İçi Uluslararası Çocuk Kaçırma İhtilaflarına İlişkin AİHM Kararları 191
    İlk derece mahkemesi, çocukların kendilerine iyi bir eğitim veren babalarıyla kalma yönündeki ifadelerini dikkate alarak velayeti babaya vermiş,
    anneye de kişisel ilişki kurma hakkı tanımıştır.
    Daha sonra Hansen Bakırköy Asliye Hukuk Mahkemesi’nin kararını
    temyiz etmiştir. 23 Şubat 1993’te Yargıtay, evliliğin bir sonucu olarak
    Hansen’in Türk vatandaşlığını alıp almadığının ve Halil’in İzlanda vatandaşlığını kazanıp kazanmadığının ilk derece mahkemesinin kararında
    netleştirilmemiş olduğu gerekçesiyle kararı bozmuştur.
    7 Ekim 1993 tarihinde Asliye Hukuk Mahkemesi, Yargıtay’ın bozma
    kararına uymayarak kararında direnmiştir. Mahkemeye göre, çiftin vatandaşlığının görülen dava ile ilgisi bulunmamaktadır. Ayrıca dava sırasında
    çiftin İzlanda kanunlarına göre evlendikleri ortaya çıkmıştır, bu nedenle
    mahkeme, evliliğin Türk makamlarınca onaylanıp onaylanmadığının tespitini gereksiz bulmuştur.
    30 Mart 1994 tarihinde Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 7 Ekim 1993
    tarihli mahkemenin direnme kararını bozmuştur. HGK, çiftin vatandaşlığı
    ile evliliklerinin Türkiye’de tanınıp tanınmadığı meselesinin davanın esasını
    oluşturduğunu belirtmiştir. Yargıtay HGK’ya göre, Bakırköy Asliye Hukuk
    Mahkemesi’nin görevi bunları tespit etmek ve böylece 2675 sayılı Kanun
    hükümleri ışığında uygulanacak hukuka karar vermektir.
    20 Nisan 1995 tarihli kararında Bakırköy Asliye Hukuk Mahkemesi,
    evliliğe bağlı olarak başvuranın Türk vatandaşlığını kazanmadığını
    ancak Halil’in Türk ve İzlanda vatandaşı olduğunu teyit eden Dışişleri
    Bakanlığı yazışmasını dikkate alarak boşanma talebini reddetmiştir.
    Buna istinaden velayet ihtilafına ilişkin karar vermeye yetkisi olmadığına hükmetmiştir.
    28 Kasım 1995 tarihinde Yargıtay, çocukların velayetini hangi ebeveynin
    alacağına 2675 sayılı Kanun hükümleri ile Medeni Kanunun 312. maddesi
    kapsamında karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle ilk derece mahkemesinin kararını bozmuştur. Dosya bir kez daha Bakırköy Asliye Hukuk
    Mahkemesi’ne iade edilmiştir.
    13 Haziran 1996 tarihinde, mahkeme, çocukların beyanlarını dikkate
    alarak, velayetlerini babaya vermiş, Hansen’e şahsi ilişki hakkı tanımıştır.
    192 Giray
    18 Kasım 1996’da Yargıtay bu kararı onamıştır. Yargıtay, 31 Mart 1997
    tarihinde Hansen tarafından yapılan karar düzeltme talebini reddetmiştir.
    Bayan Hansen, çocuklarıyla kişisel ilişki kurma hakkının ihlal edildiği
    gerekçesiyle AİHM’e başvurmuştur. Haziran 1999’da V.A, Ekim 2000’de
    A.A. 18 yaşına girmekle çocuklar Türk hukukuna göre reşit kabul edildiğinden şahsi ilişki hakkı uygulanamaz hale gelmiştir.
    AİHM’e başvura yapan Hansen, 1992-1998 yılları arasında çocuklarını
    görmek için yapmış olduğu birçok teşebbüse rağmen Türk makamlarının,
    şahsi ilişki kurma hakkını etkin şekilde sağlayamadıkları gerekçesiyle
    şikâyette bulunmuştur. Kızlarını görmek amacıyla 6 yıl içinde 100 den fazla
    kere İzlanda’dan Türkiye’ye gelmek zorunda kalmıştır. Fakat eski kocasının, şahsi ilişki kurma randevularına ısrarla uymayı reddetmesi nedeniyle
    çocuklarıyla görüşme çabaları başarısız kalmıştır. AİHM kararında, Türk
    makamlarının, çocukların yerini tespit etmek için gerekli ve etkin adımları
    atmayı başaramadığını belirtmiştir. Bayan Hansen, eski kocası aleyhine
    mahkeme kararlarına uymaması nedeniyle 18 kez cezai süreç yürütüldüğünü
    belirtmiştir. Fakat eski kocası her zaman bir şekilde serbest kalmış ve daha
    ağır cezalardan kurtularak sadece para cezası ödemeye mahkum edilmiştir.
    AİHM yaptığı değerlendirmesinde; ulusal makamların işbirliğini kolaylaştırmak için ellerinden gelenin azamisini yapma yükümlülüğünde
    olduğunu, tüm ilgililerin hakları, özgürlükleri ve çıkarlarını özellikle de
    çocuğun yüksek yararı ile Sözleşme’nin 8. maddesi bağlamındaki haklarını
    gözetmesi gerektiğini belirtmiştir. AİHM’e göre olayın özel şartları içinde
    kendilerinden makul ölçüde beklenebilecek, icrayı kolaylaştıracak gerekli
    adımların ulusal makamlarca atılıp atılmadığının araştırılması ve de ilgili
    kişilerin şahsi çıkarlarıyla hukukun üstünlüğünün sağlanmasındaki genel
    çıkar arasında ulusal makamlarca adil bir dengenin sağlanıp sağlanamadığının irdelenmesi gereklidir. AİHM, Türk devletinin, çocuklarla şahsi ilişki
    kurma hakkının tesisi için kendilerinden makul ölçüde beklenebilecek her
    şeyi yaptığına dair savunmasına itibar etmemiştir. AİHM, başvuranın önceki
    eşine verilen para cezalarını yetersiz ve etkisiz bulmuştur. AİHM’e göre,
    Türk makamları, başvuranın çocuklarıyla şahsi ilişki tesisinin sağlanmasında
    yeterli ve etkin çaba göstermemiş ve böylelikle 8. maddede korunan aile
    hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.
    Aile İçi Uluslararası Çocuk Kaçırma İhtilaflarına İlişkin AİHM Kararları 193
  8. Eskinazi ve Chelouche v. Türkiye Kararı
    Eskinazi ve Chelouche v. Türkiye davasına19 konu olan olayda Fransız
    ve Türk vatandaşı Bayan Eskinazi, Fransız ve İsrail vatandaşı Jacques Chelouche ile evlenmiş ve bu evliliklerinden Fransız, Türk ve İsviçre vatandaşı
    Caroline Ruth doğmuştur. Nisan 2004 tarihinde, Bayan Eskinazi ve kızı
    Türkiye’ye on günlük tatil için gelmiştir. Ancak sürenin sonunda Eskinazi
    eşinin aleyhine boşanma davası açarak, Türkiye’de kızıyla yaşamaya başlamıştır. Kocası da, eşi aleyhine din kurallarını esas alan Telaviv aile mahkemesinde boşanma ve velayet davası açmış; dava sonunda kızının velayetine
    hak kazanmıştır. 17 Mayıs 2004 tarihinde İsrail mahkemesi çocuğun 7 gün
    içinde İsrail’e getirilmesine karar vermiştir. Haziran 2004 tarihinde İsrail
    merkezi makamları çocuğun iadesi için gerekli idari işlemlere başlamıştır.
    Çocuğun iadesine ilişkin Türkiye’de görülen davada, mahkeme 25 Ekim
    2004 tarihinde çocuğun İsrail’e iadesine hükmetmiştir. Karar temyiz edilmiş
    ancak Yargıtay 29 Mart 2005 tarihinde iade kararını onamıştır.
    Bunun üzerine Eskinazi, çocuğun İsrail’e iade edilmekle AİHS’in 8.
    maddesinin ihlal edileceğine zira çocuğun iade edilecek olduğu İsrail’de
    konuşulan İbranice dilini bilmediğini, bunun çocuğun üstün menfaatine
    aykırı olduğunu iddia etmiştir.
    AİHM, somut olayda, Lahey Sözleşmesinin 13, ve 20. maddesinin kapsamına giren bir iadenin reddi sebebinin bulunmadığına dikkat çekerek,
    çocuğun İsrail’e iadesinin AİHS’in 6. ve 8. maddesini ihlal etmediğine
    hükmetmiştir.
  9. Ancel v. Türkiye Kararı
    Ancel v. Türkiye uyuşmazlığının20 konusu, Fransız vatandaşı anne ile
    Türk vatandaşı babanın evlilik dışı ilişkisinden Fransa’da doğan Ancel’in
    hukuka aykırı olarak yerinin değiştirilmesi hakkındadır.
    1997 yılında Fransız vatandaşı anne, Türk mahkemelerinde dava açmış
    ve 1 Ekim 1998 tarihinde Türk mahkemesi velayeti anneye bırakmıştır.
    Anne, kararın gereğinin yerine getirilmesi için talepte bulunmuş ancak
    19 Eskinazi and Chelouche v. Turkey Başvuru No: 14600/05 2 Daire Kararı 6.12.2005. 20 Ancel v. Turkey Başvuru No: 28514/04 17.02.2009.
    194 Giray
    yargılama sürecinin uzamasından istifade ederek Türk vatandaşı baba, kız
    çocuğunu kaçırmıştır. Fransız vatandaşı anne bunun üzerine, icra kararının
    gereğinin üç yıl bir ay süresince yerine getirilmediği gerekçesiyle AİHS’in
  10. maddesinin ihlal edildiğine dayanarak Türkiye aleyhine dava açmıştır.
    Ancak annenin bu süreç zarfında 2004 yılında çocuğun babasıyla idari ve
    adli makamlara haber vermeksizin gizlice görüştüğünün tespiti karşısında
    AİHM, somut olay bakımından AİHS’in 6. maddesi ile 8. maddesinin ihlal
    edilmediğine hükmetmiştir.
  11. Övüş v. Türkiye Kararı
    Övüş v. Türkiye davasında21, başvuruda bulunan anne, çocuklarının
    babasıyla Türkiye’de evlenmiş, sonrasında Almanya’ya yerleşmiştir. Bu
    birliktelikten Almanya’da iki çocukları olmuştur. Başvuran, sonradan Alman
    mahkemelerinde boşanma davası açmıştır. Başvuran ve eski eşi, çocukların
    ikamet yerinin Almanya’da annelerinin yanında olması ve babaya ziyaret
    hakkı verilmesi konusunda anlaşmışlardır.
    Çocukların babasının talebi üzerine, Almanya’da verilen boşanma kararı
    Adana Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 29 Haziran 2001 tarihli kararıyla tanınıp tenfiz edilmiştir. Bu kararda, Alman kararına uygun olarak, çocukların
    velayeti anneye verilmiş ve çocukların ikamet yerinin annenin Almanya’daki
    adresi olacağı tespit edilmiştir. Taraflar temyize başvurmadığından bu karar
    kesinleşmiştir. Başvuran, bu karara dayanarak çocuklarıyla birlikte 2001
    yılı Temmuz ayında Türkiye’ye gelmiştir. Ancak başvuran, yine aynı Adana
    Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından verilen ve çocukların velayetini babaya bırakan ama kendisinin haberdar dahi olmadığı 5 Ekim 2000 tarihli bir
    boşanma kararına dayanılarak, çocuklarını yanına alamadan, Türkiye’yi terk
    etmek zorunda bırakılmıştır. Başvuran, Adana Asliye Hukuk Mahkemesi’nde
    görülen duruşmalara hiçbir zaman katılamamış ve bu karara ait tebligat
    kendisine yapılmamıştır.
    AİHM, Almanya’da yaşayan başvuru sahibinin, Türkiye’de yaşayan eşi
    tarafından Türkiye’de açılan boşanma davasından haberdar edilmemesinden
    ötürü AİHS’in 6. maddesinin ihlal edildiğine karar vermiştir.
    21 Övüş v. Turkey Başvuru No: 42981/04 13.10.2009.
    Aile İçi Uluslararası Çocuk Kaçırma İhtilaflarına İlişkin AİHM Kararları 195
    Mevcut davada diğer bir önemli nokta ise, başvuranın çocuklarını ziyaret
    edebilmesi için bu makamların kendi yükümlülükleri çerçevesinde gerekli
    makul önlemleri alıp almadıklarının tespitine ilişkindir. Somut olayda başvuruda bulunan önce 19 Ocak 1999 tarihinde Alman mahkemeleri önünde
    boşanma davası açmıştır. Buna mukabil başvuranın eski eşi, eşi aleyhine
    boşanma davasını Adana Asliye Hukuk Mahkemesi’nde ancak 10 Mart
    2000 tarihinde, yani başvurandan on dört ay sonra açmıştır. İkinci olarak,
    ulusal hukukta Lahey Sözleşmesinin doğrudan uygulanabilirliği konusundan
    bağımsız olarak, Alman mahkemelerinin verdiği karar, 29 Haziran 2001
    tarihinde Adana Asliye Hukuk Mahkemesinin kararıyla tanınmıştır. Oysa
    Lahey Sözleşmesinin 14. maddesi gereğince yabancı boşanma ve ona bağlı
    velayet kararı doğrudan tanınabilirdi.
    Başvuran üç yıldır çocuklarını göremediği halde, boşanma kararı 7 Nisan
    2004 tarihinde Yargıtay tarafından onanmıştır.
    AİHM, ulusal makamların, en azından, başvuranın çocuklarıyla temas
    kurmasına imkân verecek şekilde ziyaret hakkına saygı gösterilmesi için
    yeterli ve gerekli çabayı göstermediği ve dolayısıyla başvuranın AİHS’nin
  12. maddesiyle güvence altına alınan aile hayatına saygı hakkını ihlal ettiği
    kanaatine varmıştır.
    Kanaatimizce söz konusu uyuşmazlıkta Türk hukuku doğru uygulanmamıştır. Zira 5718 sayılı MÖHUK’un 59. madde hükmü dikkate alınmamıştır.
    Oysa yabancı ilamın kesin hüküm veya kesin delil etkisi, yabancı mahkeme
    kararının kesinleştiği andan itibaren hüküm ifade etmektedir.
  13. İlker Ensar Uyanık v. Türkiye Kararı
    İlker Ensar Uyanık v. Türkiye davasına konu olan uyuşmazlıkta22, başvuran, ABD’de ikamet etmektedir. Başvuran sonradan evlenmiş ardından,
    eşiyle birlikte ABD’ye yerleşmiştir. Sonrasında müşterek kızları Yasemin
    Nur dünyaya gelmiştir. 29 Ağustos 2007 tarihinde, başvuran, eşi ve kızlarıyla
    birlikte tatil için Türkiye’ye gelmiştir. 2007 Eylül ayında, başvuranın eşi
    22 İlker Ensar Uyanık v. Turkey Başvuru No: 60328/09 2. Daire Nihai Kararı 3.08.2012
    (http://hudoc.echr.coe.int/eng#{“dmdocnumber”:[“907412”],”itemid”:[“001-110705”]}).
    196 Giray
    başvuranı terk edip bir daha kızıyla ABD’ye geri dönmemiştir. 28 Kasım
    2007 tarihinde, başvuran, ABD Durham’a tek başına dönmüş, çocuğun
    velayeti için Durham Hukuk Mahkemesine başvuruda bulunmuş ve ABD
    Merkezi makamından kızının kendisine verilmesi için gerekli işlemleri
    başlatması için talepte bulunmuştur.
    8 Mayıs 2008 tarihinde, Durham Hukuk Mahkemesi başvuran lehine
    geçici velayet kararı vermiştir.
    Başvuran, 23 Haziran 2008 tarihinde, İzmir Aile Mahkemesi’ne sunduğu
    dilekçeyle çocuğun velayeti hakkında ABD mahkemelerinin geçici tedbir
    kararı verdiğini, ancak karısının bu karara uymadığını, ayrıca karısının idari
    bir engel olmaksızın ABD’ye geri dönme imkânı varken geri dönmediğini
    bildirmiştir. Başvuran, ayrıca velayet hususundaki uyuşmazlığını çözmeye
    ABD mahkemelerinin yetkili olduğunu çünkü ikametgâhlarının bu mahkemelerin idari sınırları içerisinde bulunduğunu ve bu durumun karısı tarafından
    kabul edildiğini vurgulamıştır.
    24 Haziran 2008 tarihli duruşmada Cumhuriyet Savcısı, 25 aylık çocukla alakalı uzman psikolog raporuna ihtiyaç bulunmadığını belirtmiştir.
    Savcı, ayrıca çocuğun iade edilmesinin gerektiğini zira çocuğun Türkiye’de
    bulunmasının Lahey Sözleşmesi’ne aykırı olduğunu ileri sürmüştür. İzmir
    Aile Mahkemesi ise çocuğun iade talebini reddetmiştir.
    Türkiye, AİHM yargılamasındaki savunmasında, olayların yaşandığı
    dönemde başvuranın kızının, yirmi beş aylık olduğundan babasının ihtimam
    ve şefkatinden ziyade annesinin şefkat ve ihtimamına muhtaç olduğunu iddia
    etmiştir. Türk makamları, çocuğun yüksek menfaati ile ihtiyaçları dikkate
    alınarak ulusal mahkemelerce başvuranın talebinin reddedildiğini belirtmiştir.
    Başvuran ise, çocuğunu görmek istediği zaman Türkiye’ye gitmesinin
    zorunlu olduğunu, ziyaret takviminin ise kısıtlı olduğunu ayrıca belirtilen
    tarihler dışında da ancak annesinin istediği takdirde çocuğunu ziyarette
    bulunabildiğini ifade etmiştir.
    AİHM, çocuğun iade edilmemesinin babasıyla kişisel ilişki kurmasına
    engel teşkil etmeyeceği iddiasıyla ilgili olarak; İzmir Aile Mahkemesi’nin
    Yasemin Nur’un Türkiye’de kalması halinde babasıyla olan ilişkisinin fiilen
    anlamsız hale geleceği gerçeğini yeterince göz önünde bulundurmadığını
    Aile İçi Uluslararası Çocuk Kaçırma İhtilaflarına İlişkin AİHM Kararları 197
    ifade ederek, çocuğun menfaatinin takdirinde yaş küçüklüğünün bir kriter
    olarak kabul edilmesinde herhangi bir şüphe olmamakla birlikte, Lahey
    Sözleşmesi hükümleri çerçevesinde bu kriterin iade talebinin reddini haklı
    kılmaya yetecek tek neden olmadığını belirtmiştir.
    AİHM, somut olayın koşullarında ulusal yargı organlarının ihtilafa konu
    aile ilişkileri hakkında derinlemesine bir inceleme yapmamış olduğu gerekçesiyle AİHS’in 8. maddesinin ihlal edildiğine hükmetmiştir.
  14. Özmen v. Türkiye Kararı
    Özmen v. Türkiye davasına23 konu olan uyuşmazlıkta Başvuran,
    Avustralya’da yaşadığı sırada, 2 Aralık 2000 tarihinde Ferihan Tanrıkut ile
    evlenmiştir. 3 Ağustos 2001 tarihinde de müşterek kızları Rüzgar dünyaya
    gelmiştir.
    Başvuranın, 2 Haziran 2005 tarihinde, karısı aleyhine açtığı boşanma
    davası Avustralya Melbourne Aile Mahkemesi’nde derdest iken, davaya
    bakan hâkim, başvuranın itirazına rağmen 10.000 dolar kefalet karşılığında
    eşinin 28 Ağustos 2005 tarihine kadar Avustralya’ya dönmesi şartıyla kızıyla
    birlikte Türkiye’ye seyahat etmesine izin vermiştir.
    Ne var ki, anne ve çocuk Türkiye’den Avustralya’ya hiç geri dönmemiştir. Melbourne Aile Mahkemesi 17 Temmuz 2005 tarihinde kesinleşen
    16 Haziran 2005 tarihli kararla tarafların boşanmalarına karar vermiştir.
    Başvuran 26 Eylül 2005 tarihinde kızının velayetini almak için Avustralya
    mahkemelerine başvuruda bulunmuştur. Melbourne Aile Mahkemesi, anne
    ile çocuğun Türkiye’den geri dönmediklerini tespit etmiş ve 6 Ekim 2005
    tarihinde velayetin geçici olarak tek başına başvurana verilmesine, anne ve
    çocuk arasında her tür ilişkinin geçici olarak askıya alınmasına ve çocuğun
    annesi tarafından Avustralya’ya iade edilmesine karar vermiştir.
    Başvuruda bulunan baba, çocuğun Avustralya’ya iadesine dair 31
    Ağustos 2005 tarihinde yapmış olduğu talebin incelenmesini hızlandırmak için Adalet Bakanlığı’ndan gerekli tüm tedbirlerin alınmasını
    talep etmiştir.
    23 Özmen v. Turkey Başvuru No: 4545/05 2. Daire Kararı 4.12.2012.
    198 Giray
    Başvuran, Melbourne Aile Mahkemesince verilen boşanma kararının
    Türkiye’de tanınması ve de çocuğun Avustralya’ya iadesi amacıyla 27 Mart
    2007 tarihinde Ankara Aile Mahkemesi’ne başvuruda bulunmuştur.
    Ankara Aile Mahkemesi 29 Aralık 2005 tarihinde çocuğun velayeti ile
    bakımının anneye verilmesine ve babanın kızıyla birlikte yurt dışına çıkış
    yasağına ilişkin geçici tedbir kararı vermiştir.
    Ankara Aile Mahkemesi, çocuğun Avustralya’ya iadesi talebi Lahey
    Sözleşmesi’ne dayanıyor olsa bile, çocuğun iadesinin, çocuk için fiziksel ya
    da ruhsal bir tehlike oluşturması ya da onu telafisi zor bir duruma sokacak
    olması gibi ciddi bir riskin var olduğunu gerekçe göstererek 24 Mayıs 2006
    tarihinde iade talebini reddetmiştir.
    Yargıtay, 23 Kasım 2006 tarihinde ilk derece mahkemesinin kararını
    bozarak çocuğun Avustralya’daki mutad meskenine gönderilmesine karar
    vermiştir. Bu karar 10 Eylül 2007 tarihinde Yargıtay tarafından onanmıştır.
    Bunun üzerine, çocuğun iadesi kararının icra süreci başlamıştır. Bu
    kapsamda, 26 Şubat 2008 tarihinde, polisler, çocuğun annesi tarafından
    alıkonulmadan önce okul öncesi sınıfta okuduğunu, bunun dışında başkaca
    herhangi bir okulda kaydının görünmediğini, çocuğun ve annesinin beyan
    ettikleri adreste bulunmadıklarını belirten bir tutanak hazırlamışlardır.
    Eskişehir Mahkemesi 8 Mayıs 2008 tarihinde, İcra ve İflas Kanununun
  15. maddesi gereğince, kararın gereğinin yerine getirilmemesi nedeniyle
    Bayan Tanrıkut’u 6 ay hapis cezasına mahkûm etmiştir.
    Somut olayda AİHM, başvuranın, kızının Avustralya’ya geri gönderilmesi
    amacıyla adli ve idari girişimlerde bulunduğunu, iade talebini haklı bulan
    ulusal mahkemelerin kararının ise icra edilmediğinden, uzun yıllar boyunca
    kızını göremediğini belirtmiştir.
    AİHM özellikle, Sözleşme’nin 8. maddesinin, bir ebeveynin -mevcut
    olayda babanın- çocuğu ile yeniden bir araya gelmesini sağlayacak önlemlerin alınmasına ilişkin hakları ile ulusal makamların bu tedbirleri alma
    yükümlülüğünü kapsadığını ifade etmiştir.
    AİHM ayrıca, Ankara Aile Mahkemesi’nce çocuğun Avustralya’ya iadesi
    talebini kesin sonuca bağlayan kararının kabul edilmesinden önce, iki yıldan
    Aile İçi Uluslararası Çocuk Kaçırma İhtilaflarına İlişkin AİHM Kararları 199
    uzunca bir sürenin geçmiş olduğunu saptamıştır. Esasen, dosyada yer alan
    belgelerden başvuranın, Lahey Sözleşmesi uyarınca 2005 yılının Ağustos
    ayında kızının iadesi talebiyle dava açtığı sonucuna varmıştır. Aile Mahkemesi
    yaklaşık 9 ay sonra, 24 Mayıs 2006 tarihinde kararını vermiştir. Bu karar, altı
    ay sonra, Yargıtay tarafından 23 Kasım 2006 tarihinde bozulmuştur. Beş ayı
    aşkın bir süre sonunda 7 Mayıs 2007 tarihinde ise yeni bir karar alınmıştır.
    Bununla birlikte, temyiz yollarının tüketilmesinden sonra bu kararın kesinlik
    kazanması için ise, 10 Aralık 2007 tarihi beklenmek gerekmiştir.
    Halbuki somut olayda AİHM, Avustralya’da çocuğun iadesine ilişkin
    karardan yalnızca birkaç ay sonra 18 Şubat 2008 tarihinde Ankara Aile
    Mahkemesi’nin çocuğun velayetini anneye vermiş olduğunu tespit etmiştir.
    AİHM, başvuranın iade kararını elde etmeden önce iki yıldan fazla bir
    süre beklediğini göz önünde tutarak, çocuğun iadesine ilişkin kararın icra
    edilmemesinin başvuranın eski eşinin tutumundan kaynaklandığı kabul edilecek olsa bile; bu tutumun iade kararının mevcudiyetine rağmen çocuğun
    velayetine ilişkin kararla hafifletildiği kanaatine varmıştır.
    AİHM, aile yaşamına saygı hakkının etkin bir şekilde korunmadığı sonucuna vararak, AİHS’in 8. maddesinin ihlal edildiği sonucuna varmıştır.
    Sonuç
    AİHM’in, Uluslararası Çocuk Kaçırmanın Hukuki Veçheleri Hakkında
    Lahey Sözleşmesi bakımından en çok dikkate aldığı ve önem verdiği husus,
    idari ve adli makamların hızlı hareket edip etmedikleri ve yeri değiştirilen
    çocuğun bir an önce iadesinin sağlanıp sağlanmadığıdır. AİHM bu duruma
    aykırılığı, aile hayatına saygıyı güvence altına alan AİHS’in 8. maddesinin
    ihlali olarak değerlendirmektedir.
    AİHM, Lahey sözleşmesinin özellikle insan haklarının korunmasına ilişkin uluslararası hukukun öngördüğü prensipler doğrultusunda uygulanması
    gerektiğini de ifade etmektedir. Bu prensiplerin başında, çocuğun görüşünün ve ifadesinin alınması gelmektedir. Her ne kadar Lahey Sözleşmesinin
  16. maddesi gereğince çocuğun beyanının alınması gerekiyor ise de, bu
    düzenleme olmasaydı dahi; Çocuk Hakları Sözleşmesi gereğince çocuğun
    beyanına başvurulması gerekirdi.
    200 Giray
    AİHM’in, verdiği kararlardan çıkardığımız sonuca göre, evlilik dışı
    bir çocuğun biyolojik babası da, çocuğu üzerinde koruma hakkına sahip
    olabilmektedir. AİHM kararları uyarınca, çocuğun yaşının küçük olması
    iade talebinin reddi için yegane bir gerekçe olamaz. Ayrıca AİHM, çocukların iadesi davalarında usule ilişkin hususlara da dikkat etmektedir.
    Bu bağlamda AİHM, psikolog raporlarına önem atfedilmesi gerektiğine
    hükmetmiştir. Keza AİHM kararlarında “ciddi risk” iddiasına ilişkin usulü
    incelemenin ne şekilde yapılması gerektiğine ilişkin tespitler de yapılmıştır.
    Buna göre; mahkemeler “ciddi risk” iddiasını değerlendirirlerken iki usulü
    yükümlülüğe uymak zorundadır. Bunlardan birincisi, iade halinde çocuğun
    “ciddi bir riskle” karşı karşıya geleceğine ilişkin iddiaların mahkemelerce
    detaylı olarak incelenmesi ve bu incelemenin gerekçeli karara yansıtılması
    zorunluluğudur. Mahkemelerin ikinci yükümlülüğü ise, bilinen bir riskin
    ortaya çıkması halinde; çocuğun mutad meskeninin bulunduğu devlette
    somut koruma tedbirleri yoluyla gerekli tedbirlerin alınıp alınmayacağının
    incelenmesi ve buna ikna olunmasının gerekliliğidir.
    Aile İçi Uluslararası Çocuk Kaçırma İhtilaflarına İlişkin AİHM Kararları 201
    Kaynakça
    BEAUMONT, Paul/JOHNSTON, Emma; Can Exequator Be Abolished in
    Brussels I Whilst Retaining A Public Policy Defence, Journal of Private
    International Law, Vol. 6, Number 2, August 2010.
    BEAUMONT, Paul; The Jurisprudence of The European Court of Human
    Rights and The European Court of Justice on The Hague Convention on
    International Child Abduction, Collected Courses of the Hague Academy of International Law, Vol 335, 2009.
    HANS, Houtte; From A National To A European Public Policy, Law and
    Justice in a Multistate World, Essays in Honor of Arthur T. von Mehren,
    Edt: Nafziger James/Symeonides Symeon, New York, 2002.
    MEIDANIS, Haris; Public Policy and Ordre Public in The Private International Law of the EC/EU: Traditional Positions of The Member
    States and Modern Trends, European Law Review, February 2005.
    PINEAU RODRIGUEZ, Elena; European Union International Ordre
    Public, Spanish Yearbook of International Law, Vol. 43, 1993-1994.
    SILBERMAN, Linda; The Hague Convention on Child Abduction and
    Unilateral Relocations by Custodial Parents: A Perspective From The
    United States and Europe – Abbot, Oklahoma Law Review, Neulinger,
    Zarraga, Vol. 63, 2011.

Leave a Comment